Çocuklarda Öfke Duygusu

İremgül Özeren

Klinik Psikolog, Özel Ortadoğu Hastanesi

Mutluluk, neşe ve üzüntü gibi öfke de bir duygudur. Bu duyguyu nasıl yaşadığımız ve nasıl davrandığımız önemlidir. Duygularımızı yaşarken bedenimiz, düşüncelerimiz ve sinir sistemimiz etkilenmektedir. Çocuklarımızda bizim gibi birçok duyguyu yaşamaktadır. Öfke duygusuda bunlardan biridir. Öfke her insanın farklı şekilde deneyimlediği ve kimi zaman düzenlenmekte zorluk yaşadığı bir duygudur. Aynı zamanda, çocuklarda öfke zaman zaman kabul edilebilen bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuklar oyun oynarken ya da zevk aldığı bir durumdan engellendiğinde, haksızlığa uğradığında, istemediği bir şeyi yapmaya zorlandığında veya sözel şiddete maruz kaldığında, arkadaşları tarafından reddedildiğinde, beklentilerin karşılanmadığında, yanlış anlaşıldıklarında, suçlandığında, kaygı ve güvensiz hissettiğinde öfke duygusunu yaşayabilmektedir. Öfke duygusunu bastırmak, yok saymak bir çözüm olmamakla birlikte daha fazla o duyguyu yaşamamıza yol açmaktadır. Öfke duygusunu sağlıklı bir şekilde ifade edilmesi çocuğun benlik gelişimi açısından önemlidir. Duygusunu bastıran, ifade edemeyen çocuk, hissettiklerini anlamlandırmaz ve duygunun eşlik ettiği fiziksel belirtileri anlatır. Örneğin, öfkesini karın ağrısı, baş ağrısı, alt ıslatma ve tırnak yeme gibi belirtilerle gösterebilir. Duyguların tanınması kabul edilmesi uygun dille ifade edilmesi duygu düzenlemek için önemlidir.

Çocukları Öfkelendiğinde Ebeveynler Neler Yapabilir?

• Çocuğunuz ne zaman, nasıl ve nerde öfkelendiğini belirlemeye çalışın. Öfkelendiği unsurları keşfedip; öfkeyle baş etme yöntemini değiştirip dönüştürün. Örneğin, kardeşleriyle oyuncaklarını paylaşmaktan dolayı öfkelenen eşyalarına zarar veren bir çocuğa azarlamak, kızmak yerine kendi özel oynayacağı oyuncakları belirlemekle birlikte kardeşleriyle paylaşabileceği oyuncakları belirleyebilirsiniz.

• Öfkelendiği zaman kendine veya eşyalara zarar verme durumunda engel olun ve duygularını göstererek kural koyun.

• Kurallar koyarken; sen dili ile suçlayıcı bir konuşma tarzı yerine, ben dili ile duygularınızı ifade ederek kuralı koyabilirsiniz. Örneğin, çok sinirlisin agresifsin sen büyüksün kardeşinle oyuncaklarını paylaş gibi cümleler yerine kardeşinle oyuncaklarını paylaşman seni öfkelendirdiğini görüyorum, sehpaya tekme atman kabul edilemez, onun yerine yastığına vurabilirsin ya da öfkeli olduğun sırada seni anlamakta güçlük çekiyorum ve kavga ettiğin için üzülüyorum, seni dinliyorum, şimdi ne istediğini anlatabilirsin.” gibi duygularınızı anlatan cümleler kurarak göz temasıyla iletişime geçin. Sonra, kuralları onun fikrini alarak oluşturun. Bu kuralara tüm aile uyum gösterdiğine dikkat edin.

• Ebeveyni tarafından bir çocuk saldırgan davranışlara maruz kalıyor ve azarlanıyorsa ve kendini sevgisiz ve değersiz hissedebilir. Bu nedenle çevresine ve kendisine karşı saldırgan davranışlarda bulunma ihtimali artabilir. Çocuklarda istenen davranışların oluşması ve öfke duygusunu düzenlemesi için en etkili yollardan birisi ebeveynlerin rol model olmasıdır. Öfkeye öfke ile karşılık vermek yerine sabır nezaketle karşılık verin.

• Çocuk öfkelendiği anda ebeveynlerin sakin, net yumuşak ses tonuyla çocuklarının yanında olması ve çocukların duygularını ve yaşadıklarını anlatmasına ebeveyn izin verdikçe öfke duygusunu düzenlemekte ve anne babam beni anlıyor hissi oluşturmaktadır.

• Çocuk sinirliyken tartışmaya ve inatlaşma girmeyin. Çocuk öfkeliyken, anne ve babasını dinlemekte, anlamakta zorlanır, farklı tepkiler verebilir ya da inatlaşıp bağırabilir. Paniklemeden durumu yönetebileceğinize güvenin, bu duygu yoğunluğunun düşeceğine inanın. Çocuk sakinleştikten sonra, onu öfkelendiren problemi konuşarak çözüm yolunu beraber üretebilirsiniz. Bu yeni çözüm yoluyla sağlıklı şekilde davranarak, yeni ilişki dinamikleri kuracaktır.

• Çocuk öfke anında vücudunda meydana gelen değişikleri fark edilip üzerine konuşulabilirsiniz. Çocuğun stresini azaltacak ve kendini rahatça ifade edeceği etkinliklerin (rahatlatıcı egzersizler, arkadaş buluşması, spor, nefes alma, yürüyüş gibi) bu süreçte olumlu bir katkısı olabilir.
• Çocuklar öfkelerden ibaret değildir. Olumlu davranışlarının pekiştirilmesi, çocuğunuzla ilişki kurmak, duygularını paylaşmasına fırsat vermek ve kabul etmek bu süreçte olumlu bir etkisi vardır.

Ne Zaman Uzman Desteğine Gerek Duymalıyız?

• Çocuk kendine, çevresine ya da eşyalara uzun süredir zarar veriyorsa, bir türlü sakinleşemiyorsa
• Sözel ve davranışsal şiddet varsa bu durumu düzenleyemiyorsa,
• Sık sık öfke nöbetleri geçiriyorsa, Bu davranışların altında yatan nedenleri araştırmak ve psikolojik destek almak, çocuğun benlik gelişimi ve yetişkin hayatı için önemlidir. Son olarak, öfke bir duygu olduğunu ve bu duygunun düzenlenebileceğini, bu düzenlenme sırasında bazı davranış değişiklerinin oluşacağını ve bunların pratikle alışkanlıklara dönüşeceği unutulmamalıdır.

Diş İmplant Hastalıkları Nelerdir ve Nasıl Korunulur?

Prof. Dr. Fatma Berrin Ünsal
Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı

Eksik olan dişlerin yerine fonksiyon ve estetiği tekrar sağlamak amacıyla, çene kemiğine yerleştirilen, üzerine diş üst yapının uygulanacağı, titanyum ve zirkonyum gibi biyouyumlu malzemelerden yapılan vidalardır. Günümüzde tam veya kısmi dişsiz bölgelerin tedavisinde özellikle de hareketli protez uygulamalarına alternatif olarak tercih edilen bir tedavi yöntemi haline gelmiştir.

Diş çekimi sonrası implant ne zaman yerleştirilir?

İmplantları yerleştirilme zamanları farklı şekillerde tanımlanmasına karşın genel olarak;

– Hemen (İmmediat) Diş çekimi ile aynı seansta,

-Erken: Diş çekimi sonrası diş etinin iyileşmesinden sonra,

– Geç: Çene kemiğinin tamamen iyileşmesinden sonra implant uygulamaları yapılabilmektedir.

İmplantın yerleştirilmesi için uygun zaman diş hekiminin muayenesine ve alınacak röntgen ya da tomografi sonuçlarına göre karar verilir. Ayrıca kişinin genel sağlık durumu, sigara kullanımı, diyabet gibi durumları da dikkate alınır. İmplantın yerleştirileceği bölgede yeterli kemik yoksa öncelikle destekleyici cerrahi işlemler yapılır ve en az 4-6 ay gibi bekleme süreci sonrasında implant yerleştirilir.

İmplantın başarısı neye bağlıdır?

İmplant- çene kemiği arasındaki doğrudan yapısal ve fonksiyonel bağlantının (osseointegrasyon=implant kemik bütünleşmesi) ve implantın stabilitesinin sağlanması başarının en önemli ön koşuludur.

İmplant başarısında; implantta hareketlilik (mobilite), çiğneme sırasında ağrı, enfeksiyon, uyuşukluk (parestezi) gibi belirtilerin ve çevresinde kemik kaybının olmaması gibi kriterler önemlidir. Hastanın fonksiyonel ve estetik kriterleri sağlanarak yaşam kalitesini artırması beklenir. İmplant çevresinde görülen hastalıklar nelerdir?

İmplantları çevreleyen yumuşak dokularda mikrobiyal biyofilm olarak adlandırılan, yetersiz ağız bakımı nedeniyle plağa bağlı olarak oluşan bakteriyel kaynaklı kemik ve dişeti dokularında meydana gelen enfeksiyon durumlarıdır. Diş implant uygulamalarının yaygınlaşmasıyla implant çevresi hastalıkların görülme olasılığı ve sıklığı da giderek artış göstermektedir. İmplant çevresinde görülen iki hastalık durumu tanımlanmıştır.

Peri-implant mukozitis; İmplant çevresindeki dişetinin iltihaplanmasıdır. Ancak etrafındaki destek kemik kaybı olmaksızın görülen hastalığıdır. Dişetinde kızarıklık, kanama ve ödem gibi iltihabın klasik bulguları mevcuttur. Peri-İmplantitis; implant çevresindeki dişetindeki enfeksiyonun kemik dokusunu etkilemesiyle destek kemiğin ilerleyici kaybı ile görüldüğü iltihabi bir hastalıktır.

Periimplant mukozitisde görülen dişeti kanaması, ödem ve kızarıklık bulgularına ilaveten peri-implantitisde implant çevresinde ağrı, hassasiyet, iltihap akıntısı (süpürasyon) ve kemik kayıpları mevcuttur. Kemik kayıpları hekim tarafından klinik ve radyolojik olarak tespit edilir. Hastalığın ileriki aşamalarında implant hareketliliği ve kaybı görülebilmektedir.

İmplant hastalıkların ortaya çıkma riskini artıran faktörler nelerdir?

İmplant hastalıkların meydana gelmesi ve ilerlemesinde sistemik ve lokal faktörler etkili olmaktadır.

Plağa bağlı olarak oluşan bakteriyel enfeksiyon implant hastalıkları için en önemli faktör olmakla birlikte bu faktörler başlıca hastayla ilgili, klinisyenle ve implant üstü protez planlamasıyla ilişkili olabilir.

Hastayla ilgili faktörler; dişeti hastalığı (Periodontitis) öyküsü, sigara kullanımı, ağız hijyeninin yetersiz olması, kontrol altında olmayan diyabet, kardiyovasküler hastalık ve romatoid artrit gibi sistemik hastalıklar.

Klinisyene bağlı faktörler; implant uygulaması öncesi kemik ve yumuşak dokunun varlığı hekim tarafından çok iyi değerlendirilmelidir. Kemik hacminin ve yoğunluğunun yetersiz olduğu durumlarda osseointegrasyon başarısız olabilir. Bu durumlarda kemik ve yumuşak dokuyu artıracak birtakım cerrahi uygulamalar sonrasında implantların yerleştirilmesi ile başarı elde edilebilir. Cerrahi uygulama sırasında implantın hatalı konumlandırılması implant üstüne yerleştirilecek protezin fonksiyon ve estetiği açısından risk oluşturabilecek durumlara neden olabilir. Protez planlamasıyla ilgili faktörler; İmplant üstü restorasyonunun hatalı tasarlanması plak retansiyon alanları oluşturacağından dolayı enfeksiyon riskine ve çiğnemede aşırı yüke neden olacaktır.

İmplant tasarımı ve yüzey özellikleri gibi diğer faktörler de implant hastalıkları için risk oluşturabilir. İmplant yüzeyindeki dişeti genişliğinin ve kalınlığının yetersizliğinde hasta oral hijyenini sağlamakta zorlanmakta ve patojen mikroorganizmaların implant yüzeyine kolonize olması kolaylaşmaktadır. Dolayısıyla bu durum peri-implant hastalıkların gelişmesine sebep olabilmektedir. Dokunun artırılmasıyla bireyin ağız bakımı uygulamalarını daha etkili şekilde yapması sağlanarak enflamasyon durumu engellenmektedir.

İmplant sağlığı nasıl korunur?

İmplant uygulamaları öncesinde hasta seçimi, ayrıntılı muayene ile risk oluşturabilecek faktörlerin belirlenip uygun planlama ve takiplerin yapılması komplikasyon risklerini en aza indirecek ve implantların hastalanması engellenmiş olacaktır.

Hasta tarafından ağız hijyenin sağlanması (dişlerin fırçalanması, diş ve implant etrafında biriken plakların temizlenmesi için dişipi veya ara yüz fırçası kullanılması) ve takip eden dönemde diş hekimi tarafından düzenli kontrollerin yapılması, destekleyici bakım yani idame aşaması implant sağlığının korunmasında oldukça önemlidir.

 

HPV’nin Mikrobiyolojik Tanısı ve Aşıları

Prof. Dr. Gülendam Bozdayı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Viroloji Bilim Dalı Başkanı

HPV’nin kültürü yapılamaz. Serolojik testlerin kullanımı kısıtlı ve zordur. HPV DNA’nın moleküler tespiti günümüzde HPV tanımlamasında altın standarttır. HPV DNA testlerinin servikal kanser öncesi lezyonları tespit etmede duyarlılığı yüksek olup %95-100 arasında değişmektedir. HPV DNA testlerinde özellikle yüksek riskli gruptan tip 16 ve 18 ayrıca diğer yüksek riskli HPV tipleri araştırılabilmektedir. Pap smear ve HPV DNA’nın moleküler tespiti ile primer tarama, smear sonuçları belirsizlik içeren kadınlarda tanı ve tedavi algoritmasının oluşturulması ve tedavi görmüş kadınların takibi yapılabilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileriyle ülkemizde T.C. Sağlık Bakanlığı Ulusal Kanser Tarama Programı uyarınca 30-65 yaş arası kadınlara 5 yılda bir HPV-DNA testi ile tarama yapılmaktadır.

HPV Aşıları

Enfektif virüsün serviksin bazal tabakasına ulaşmasını engelleyen ve ilerde genital siğil ya da serviks kanseri oluşturmasına engel olan lisanslı koruyucu (profilaktik) aşılar bulunmaktadır. Bu HPV aşıları hiçbir enfektif partikül içermediğinden enfeksiyon ve kanser riski yoktur. Güncel onaylı HPV aşı tipleri şunlardır:

  • Bivalan(ikili) tip 16 ve 18
  • Kuadrivalan(dörtlü) tip 16, 18,6 ve 11
  • Nanovalan (dokuzlu) tip 16,18,6,11,31,33,45,52,58

Aşılar içerdiği HPV tiplerine göre kadınlarda serviks, vulva, vajina, anal ve bazı baş boyun kanserleri ve genital siğillere; erkeklerde anal, bazı baş boyun kanseri ve yine genital siğillere karşı yüksek koruyuculuğa sahiptir(% 98-100).

Çeşitli çalışmalara göre virüs ile henüz karşılaşmadan (cinsel aktivite başlamadan) aşının yapılması ile maksimum fayda alınmaktadır. Dolayısıyla aşı için 9-26 yaş arası önerilmektedir. Daha ileriki yaşlarda aşılanma ile yine fayda alınabilmekte ancak klinik uzman görüşü alınmalıdır.

Aşı, kas içine 3 doz olarak uygulanmaktadır. Ancak 2024 yılı itibariyle Amerikan Kolposkopi ve Servikal Patolojiler Derneği (ASCCP) rehberlerinde aşının 9-15 yaş arasında uygulandığında tek doza düşürülebileceği ve yine oldukça etkili olduğu açıklanmıştır. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Ayrıca kanser ve kanser öncesi lezyonları olan hastalarda direkt tedaviye yönelik aşılar hakkında çalışmalar yapılmakta ve umut vadetmektedir

Rahim Ağzı Kanseri

Prof. Dr. Gülçin GÜLER ŞİMŞEK
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Kliniği

Rahim ağzı kanseri dünya çapında kadınlar arasında dördüncü en yaygın kanser türü ve kanserden ölüm nedenidir. Kadınlar arasında meme kanseri en sık teşhis edilen kanser ve kanser ölümünün önde gelen nedenidir, bunu kolorektal ve akciğer kanseri (insidans açısından) takip eder. Dönelim tekrar rahim ağzı, diğer adıyla servikal karsinoma. Hastaların çoğu 40-54 yaşındadır. Hastalığın ölüme götürmesinin önlemi tüm dünyada yürütülen tarama programlarıdır. Bu programlar hem servikal kanseri hem de bu kanserden ölümü yani mortaliteyi azaltmakta ve önlemektedir.

En yaygın rahim ağzı/servikal karsinom türü skuamöz hücreli karsinomdur. Servikal skuamöz hücreli karsinomların çoğu yüksek riskli insan papilloma virüsü (HPV) ile ilişkilidir ve öncü bir lezyon olan yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyondan (HSIL) kaynaklanır. Bu tümörler öncelikle HPV 16 ve HPV 18 ile ilişkilidir (HPV 16 > HPV 18). Düşük gelir kaynaklı ülkelerde ve yeterli sitolojik tarama yapılmayan kadınlarda daha yaygındır.

HPV enfeksiyonu özellikle adölesan ve genç erişkin yaş grubunda sık görülmektedir. Neyse ki çoğu HPV enfeksiyonu da spontan regrese olmakta yani gerileyebilmektedir. Bazı yüksek riskli HPV tipleri ise rahim ağzında bir lezyon geliştirip, uzun yıllar içerisinde gerilemeyen lezyonlar kansere ilerleyebilmektedir.

Peki bu kanser riskini artıran faktörler neler? Öncelikle virüsün tehlikeli, yani yüksek riskli tipleri ile enfekte olmak! Hangi tipler bunlar bakalım: HPV tip 16, 18, 31, 33, 35, 39, 45, 51, 52, 56, 59, 68. Diğer risk faktörleri ise: cinsel ilişkinin erken yaşta başlaması, enfekte kişilerle cinsellik, bağışıklık yani immün sistem eksikliği, uzun süreli sigara kullanımının varlığı, aile öyküsünün varlığıdır.

Klinik hiçbir bulgu vermeden başlangıç yapmasından ötürü servikal tarama programları başlamıştır tüm dünyada. Bulgusu, yani şikayeti ve belirtisi olmayan bir kadında, rahim ağzından alınan sürüntü yaymasının sitolojik incelemesi anormal olabilmektedir. Bir enfeksiyonun bizde kanser oluşturmasına engel olan çok önemli bir buluştur bu.

Bazı hastalar ise rahim ağzında kitle, vajinal kanama veya akıntı, ağrı, idrar semptomları (anüri yani idrara çıkamama veya üremi yani idrarda kan görülmesine yol açan üreter tıkanıklığı, hematüri, sık idrara çıkma, vezikovajinal fistül yani mesane ile vajina arası anormal kanal gelişmesi), gastrointestinal semptomlar (tenesmus yani bağırsak dolu olmadığı halde sürekli ıkınma hissi, rektovajinal fistül yani kalın bağırsak ile vajina arası anormal kanal gelişmesi), ileri tümörlerde alt ekstremitelerde lenfödem ile prezente olabilmekte, hastaneye başvurabilmektedir.

Bu hastalığın tanısı biz patologlar tarafından konulur. Patoloji doktorlarını duymayan var mı?

olabilir aranızda. Bizler gizli kahramanlarız. Neden gizli? Çünkü sizler değil, hücrelerinizi ve dokularınız bizlere gelir, bizlerle tanışır. Bizler sizde bulunan, sizi oluşturan hücrelerinizi muayene eder , inceleriz. Hücrelerinizin bize anlattıklarını yazar, raporlar ve imzalarız. Sizler de bu tanılara göre takip ve tedavi edilirsiniz. Biyopsi veya eksizyonel materyalin histopatolojik incelemesini ışık mikroskoplarımızla yapıyoruz. Normal bir dokudan farklılık oluşturan değişiklikleri tanımlayıp, şüpheli bulduğumuz hücrelere ek boyalar uygulayarak hastalıklara tanı verip raporluyoruz.

Biyopsi yetersiz geldiğinde, klinik ve radyolojik bulguları da ekleyerek tanımızı destekleyip yorumlu sonuçlar yazarız. Hastalık şüphenizin azlığında takipte kalınabilir veya biyopsi tekrarına gidilir. Radyolojik Manyetik rezonans görüntüleme, şüpheli tümöral lezyonun kapsamını değerlendirmek için tercih edilen görüntüleme yöntemidir. Ultrason muayenesi de kullanılabilir. Lenfadenopati ve metastatik hastalık en iyi bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilir. Pozitron emisyon tomografisi de metastazları ekarte etmek için kullanılabilir.

Hastalık evresi, hasta yaşı, invazyon derinliği, hastalık hacmi (vücuttaki , tuttuğu organdaki miktarı), lenfovasküler invazyon yani tümör hücrelerinin damarların içine girerek vücutta dolaşması, bizlerin verdiği ek prognostik faktörlerdir. Kanser tanısı verdiğimiz hastalarda tümör evresine göre genel 5 yıllık hastalıksız sağ kalım belirlenmekte ve buna göre hastalarımız takipte kalmaktadırlar.

Tedavi için de Uluslararası Kanser Federasyonu’nun, Kadın Hastalıkları ve Doğum (FIGO) ve Ulusal Kapsamlı Kanser Ağı (NCCN) evreleme sistemleri, serviks kanseri kılavuzları kullanılmaktadır.

Erken evre tümörler için konizasyon veya “loop” elektrocerrahi eksizyon prosedürü, daha yüksek evre tümörler için sentinel lenf nodu haritalamalı radikal operasyon uygulanır. Çıkarılan tümörleri de patolojik tekrar inceleriz.

Ne zaman bedeninizdeki hastalıklardan şüpheleneceksiniz? Her kadın düzenli muayene imkânı yok ise kendinde ortaya çıkan değişiklikleri farketmeli. Kanserler açısından kendinizi ve ailenizi taratmalısınız. Örneğin meme kanseri tanılı yakınımız varsa, kendi mememizi düzenli palpasyon yani dokunmakla muayene etmeliyiz. Rahim ağzında bulunan lezyonlarda bu mümkün değil. Peki bu durumda ne yapmalıyız? Bütün dünyada yaygın takip yöntemi olan servikal yayma örneğinin tarafımızdan düzenli patolojik incelenmesi, diğer adıyla servikovajinal “smear” patolojik raporlanması gereklidir. Kadın doğum uzman doktorlarımızın muayenelerinde, tümöral lezyonlar, erken dönemde, kırmızı, ufalanabilir, sertleşmiş veya ülserli lezyon veya kabarık alan şeklinde, geç dönemde ise ekzofitik, papiller, polipoid, nodüler veya ülserli kitle şeklinde izlenebilir. Geç dönem veya ileri evrede kanserler ise çevredeki yapılara infiltrasyonlu derin invaziv kitle şeklinde görülebilir. Bu lezyonlar da opere edilip tarafımıza inceleme amaçlı gönderilir. Hastamızda lezyonun kalıp kalmadığını, hastalık evresini patoloji doktorları olarak raporlarımızda belirtiriz.

Hepinize sağlıkla mutlulukla huzurla dolu nice güzel günler dilerim. Görüşmek dileğiyle.

Uyku Hijyeni

Prof. Dr. Tansu Ulukavak Çiftçi

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı

Uyku; kimine göre günün en güzel zamanı ve karşı konulmaz bir cazibe iken, kimine göre vakit kaybı ya da günün en sıkıntılı zamanları olarak kabul edilebilir. Bilimsel anlamda uyku; organizmanın çevreyle iletişiminin; değişik şiddette uyaranlar ile geri döndürülebilir, geçici, kısmi ve periyodik olarak kaybolması olarak tanımlanır.

Gece tanrıçası Nyx kendi başına iki oğul yaratır. Bunlardan biri uyku tanrısı Hipnos ve diğeri ölüm tanrısı Tanatos’dur yani mitolojide uyku, ölümün kardeşi kabul edilir. Tarih boyunca ünlü filozoflar da uyku konusuna kafa yormuştur. Hipokrat; “vücudun iç organlarını sıcak tutmak amacıyla, kanın vücudun derinliklerine yönelmesi, kanın beyinden uzaklaşması ile uyku ortaya çıkar” demiştir. Aristo ise “alınan gıdalar ısıya dönüşerek uykuya yol açar” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur.

Bilimsel bakış açısına göre, kanda yükselen muramil peptid, interlökin-1, delta sleep inducing peptid gibi bazı maddeler uykuya başlatır, büyüme hormonu, insülin, prolaktin ve melatonin gibi bazı maddeler uykuyu kolaylaştırır. Ancak; işin aslı, uyku ve uyanıklığın regülasyonu, homeostatik proçes (proçes S) ve sirkadiyen ritm (proçes C)’in kontrolündedir.

Homeostatik proçes, kişinin daha önceki günlerdeki uyku süresi ve kalitesini göz önüne alarak uykuya geçme zamanını ve uykunun iç mimarisini değiştirir. Sirkadiyen ritim ise; beyindeki biyolojik saat tarafından geliştirilen bir ritimdir ve sosyal zaman ile uyum sağlamaya çalışır. Sirkadiyen ritim; anterior hipotalamusta bulunun suprakiyazmatik nukleus tarafında düzenlenir ama bu ritmin düzenlenmesindeki en güçlü uyaran güneş ışığıdır.

Gün ışığı doğrudan göze temas ederek retinal fotoreseptörler aracılığı ile hipotalamusta bulunan suprakiyazmatik nukleusu etkiler yani sirkadiyen ritmi kontrol eden kısma sinyal gönderir. Bu ışık uyarısının önemli bir fonksiyonu melatonin sentezidir. Melatonin karanlıkta en yüksek düzeye ulaşır, aktivitesi feedback mekanizması ile düzenlenir. Melatonin yüksekken uyuruz, düşükken uyanırız.

Kabaca uyku nedir ve nasıl gerçekleşir konularının özetlenmesi sonrası sağlıklı bir yaşam için sağlıklı bir uykunun mutlak gerekliliğinden söz etmek gerekir. Sağlıklı uyku söz konusu olduğunda ise uyku hijyeni kavramı ile karşılaşılır. Uyku hijyeni, kaliteli bir gece uykusu ve tam bir gündüz uyanıklık hali için gerekli olan çeşitli uygulama ve alışkanlıkları ifade eder. Uyku hijyeni uygulaması; 1970’li yıllarda hafif veya orta dereceli insomni tedavisi için geliştirilmiştir ama 2014 sonrası sağlıklı yaşam için herkese önerilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Uyku hijyenini sağlamak için gerekli kurallar aşağıda sıralanmıştır:

1. Her gün yataktan aynı saatte kalkın ve yatağa aynı saatte yatın
2. Uyuyamama kaygısı ile yatağa gitmeyin
3. Uyuyamazsanız sürekli saate bakmayın
4. Düzenli spor yapın (tercihen akşamüstü)
5. Yatmadan hemen önce gevşeme egzersizleri yapın
6. Uyku saatinden önceki son 6 saat içinde kafein, nikotin gibi uyarıcılar almayın
7. Uyku saatinden önceki son 3 saatte alkol almayın
8. Yatağa aşırı aç veya tok olarak gitmeyin
9. Gündüz vakti şekerleme yapmayın
10. Yatak odasının ısısını çok sıcak veya çok soğuk olmayacak şekilde ayarlayın
11. Ayakları ve elleri sıcak tutun
12. Uyurken yatak odanızın sessiz ve karanlık olmasını sağlayın
13. Yatağınızı yalnız uyku ve seks için kullanın
14. Yatmadan hemen önce rekabete dayanan oyun oynamayın, heyecanlı bir program seyretmeyin veya sevdiğiniz biriyle önemli bir tartışma yapmayın.
15. Yatmadan önce ışık yayan elektronik cihazları 5 dakikadan uzun kullanmayın: Yukarıda da belirtildiği gibi kanda melatonin düzeyi yüksekken uyuruz, düşükken uyanırız. Akıllı telefonlar gibi elektronik cihazlar mavi ışık yayarak melatonin salınımını inhibe eder ve uykunun başlamasını geciktirir. Ayrıca, akıllı telefonlarda oyun oynamak ya da video izlemek beyni sürekli uyanık kalmaya davet eder. Tüm bu cihazlar uyarıcıdır, beyni aktif tutar, beyinin sakinleşip uykuya geçmesini engeller.

Sonuç olarak, sağlıklı bir uyku için yukarıdaki tüm uyku hijyeni kurallarına uyulmalıdır ama asıl; yatak odasının “techonology free zone” haline getirilmesi yani odada televizyon, telefon, tablet gibi herhangi bir cihazın bulunmaması çok önemlidir. Akıllı telefonlar başka bir odada şarj edilmeli, alarm için masa saati kullanılmalıdır.

Sporcu Ortopedist Prof. Dr. Ahmet Atay

Ahmet Atay kimdir?

Ben 1965 yılında Norveç’te doğdum. Okul hayatım Ankara’da geçti. Ankara Atatürk Anadolu lisesinden mezun olduktan sonra, Tıp Eğitimimi Hacettepe Üniversitesinde yaptım. Ortopedi ve Travmatoloji ihtisasını da Hacettepe Tıp Fakültesinde tamamladım. Halen aynı bölümde Profesör Doktor olarak çalışmakta ve eğitim vermekteyim.

Spor hayatınızın neresinde?

Hayatımın önemli bir parçasıdır. Küçük yaşlardan beri sutopu, masatenisi, tenis, windsürf gibi bir çok spor dalını denedim ve yaptım. Ama tüm bunların arasında bugün halen vazgeçilmez olan kayak ve golf diyebilirim. Bu spor dallarını yapabilmek için her türlü fırsatı değerlendiririm. Haftada en az bir kez golf oynamaya çalıyorum. Yaklaşık 45 yıldır kayak, 20 yılı aşkın da golf oynamaktayım. Bu sporlara ek olarak son yıllarda hafta da iki kez yürüyüş, kürek gibi kardiyolojik egzersizleri de rutinime ekledim.

Bir ortopedist olarak spor yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?

Yapılan spora özel ısınma ve esneme hareketlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız spor dalından bağımsız olarak genel kondisyonumuz (vücut ağrılığı, kalp akciğer kapasitesi, sağlıklı eklemler vb.) açısından kardiyolojik aktiviteleri düzenli olarak yapmalıyız. Hangi sporu yaparsak yapalım, genel durumumuzu ve yaşımızı göz önünde bulundurmalıyız. Yaptığımız spor dalına ait malzemeleri özenle seçmeliyiz.

Ortopedist olmanızda sporcu olmanızın etkisi var mı?

Aslında ben ortopedi branşını seçerken, ülkemizde ve dünyada spor yaralanmalarına özel tedavi yöntemleri pek gelişmemişti. İhtisasımın son yıllarına doğru endoskopik eklem cerrahisinin uygulanmasıyla beraber sporcu ve spor yaralanmalarına tedavi yöntemleri hızla gelişti. Ben de aktif ve lisanslı bir sporcu ve doktor olarak, bu konuda ilerledim. Bugün her yaşta, hem amatör, hem profesyonel sporcuları tedavi etmekten mutluluk duyuyorum.

Golf için söyleyecekleriniz var mıdır? Golf Türkiye’de nasıl bir öneme sahip?

Bize biraz golf sporundan bahseder misiniz? Golf, doğada özel olarak yapılmış bir golf sahasında golf sopası ve küçük sert bir golf topuyla oynanan oyundur. Oyunun amacı, sahanın belirlenmiş 18 parkurunu (çukurunu) golf topuna en az vuruş yaparak tamamlamaktır.

Golfçünün gerçek rakibi diğer oyunculardır. Fakat saha zorlayıcı olduğundan rakip “golf sahasının kendisi” olarak görülür. Golf, iki ana prensip üzerine inşa edilen kurallar üzerinde durmaktadır: Oyuncuya ve sahaya saygı.

Bu prensiplere sıkı sıkıya bağlı hareket edilmesi sayesinde bu spor bu kadar yaygınlaşmış ve sevilmiştir. Golfün geçer akçesi “saygı”dır. Her yaşta golf oynanabildiği için, dünyada en çok lisanslı oyuncusu olan spor dalıdır.

Golf sahası, hava durumu gibi değişkenler sebebiyle bu sporu hatasız uygulamak çok kolay değildir. Bu da bu spora tutkuyu arttırmaktadır. Günümüzde çok ilgi çeken ve milyarlarca dolar değerinde bir endüstri olmuştur. Türkiye’de golf, 1895 yılından bu yana oynanmaktadır. Uzun bir geçmişi olmasına karşın, küçük bir golfçü grubu olarak kalmıştır.

Türkiye Golf Federasyonu 1996 yılında kurulmuştur. Golf oynayanların sayısı yedi bini geçmiştir. İngiltere’de yediyüzbin lisanslı golf sporcusu olduğu düşünülürse, bu sayı oldukça azdır. Golf, Türkiye turizmine oldukça büyük katkı oluşturmaktadır, sezon dışı Akdeniz bölgesindeki otellerin tam kapasite çalışmasını sağlamaktadır.

 

Direksiyon Başındaki Heyecanlı Yolculuk

Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu Yüksel’in kaleminden..
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı

Hızın Geleceği ve Lüksün Klasiği” Tesla Model Y ile Mercedes E 250’nin Karşılaştırması”

Araba sürmek benim için yalnızca bir ulaşım aracı kullanmak değil; ruhumu besleyen, her anından keyif aldığım bir tutku. Bu tutku beni her defasında yeni bir deneyime sürüklüyor ve bu yıl hem Tesla Model Y Performance hem de Mercedes E 250’yi aynı anda kullanma fırsatı buldum. Mercedes’im zaten vardı ve oğlumun önerisiyle Tesla Model Y Performance aldım. Birden elektrikli araca geçmekten korktuğum için yıl boyunca ikisini birlikte kullandım.

İki farklı dünya: biri saf elektrikli hız, diğeri ise zarafetin ve lüksün kusursuz birleşimi. Sürücü koltuğuna oturduğunuzda iki arabanın da sizi nasıl bambaşka diyarlara götürdüğünü hissetmek tarifsiz bir deneyimdi. Her seferinde hangisini seçeceğim konusunda heyecan duyarak otoparka indim. Hadi, bu iki muhteşem aracı direksiyon başında hissetmenin nasıl olduğunu konuşalım.

**Hızın Geleceği ve Lüksün Klasiği: Tesla Model Y ile Mercedes E 250’nin Karşılaştırması**
*Heyecanlı Yolculuk: Direksiyon Başındaki Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu Yüksel’in Kaleminden*
*Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı*

### Tesla Model Y Performance: Torkun Gücüyle Başım Arkaya Yapıştı

Tesla Model Y Performance’a ilk oturduğumda, minimalist iç mekanın sadeliği beni büyüledi. Fakat asıl büyü, ayağımı gaz pedalına dokundurduğum anda başladı. Tamamen elektrikli motorun sunduğu ani tork beni resmen koltuğa yapıştırdı. İnanılmaz bir hızlanma! Bu ivmeyi bir benzinli araçta bulmanız neredeyse imkansız.

456 beygir gücüyle, 0’dan 100 km/s hıza 3.5 saniyede ulaştığımda kalbim adeta göğsümden çıkacak gibiydi. Elektrikli motorun sessizliği ve anında tepki veren gaz pedalına rağmen, Tesla’nın sunduğu bu güç patlaması insana adrenalin pompalayan türden. Direksiyon başında, torkun gücünü her bir hücremde hissederken, Ludicrous Mode’u devreye soktuğunuzda araç daha da vahşi bir hal alıyor.

Hiçbir titreşim, motor gürültüsü ya da gecikme yok. Sessiz bir fırtına gibiydi; hızlanıyorsunuz ama neredeyse hiç ses duymuyorsunuz. Bu özellik, özellikle yüksek hızlarda kontrolü elden bırakmadan keyifli bir sürüş sunuyor. Tesla’nın sunduğu bu hız ve ivmelenme, her seferinde beni hayrete düşürdü ve sanki başım sürekli koltuğa yapışıyormuş gibi hissettim. Japonya’da katıldığım bir konferansta “kamikaze” kelimesinin içerdiği tüm anlamı yüreğimde hissettim; doğanın en büyük güçlerinin (fırtına, sel) tamamının bir araya gelmesi gibiydi.

Mercedes E 250: Zarafetin ve Konforun Kucaklayışı

Tesla’dan Mercedes E 250’ye geçtiğimde, farklı bir dünyaya adım atmış gibi hissettim. İlk fark ettiğim şey, kabinin içine yayılan lüks ve rahatlık oldu. Her bir dikişi özenle yapılmış deri koltuklar, kaliteli malzemeler ve zarif detaylar sizi hemen etkiliyor. Mercedes, sürüşteki konforu ve zarafeti bir sanata dönüştürmüş.

Evet, E 250’nin 211 beygir gücü Tesla’ya kıyasla daha düşük, ancak bu durum bana daha çok zarif bir dans gibi geldi. Sürüş sırasında motorun huzur veren sesi, süspansiyon sisteminin yolun tüm pürüzlerini adeta yok etmesi, direksiyonun yumuşak ama kararlı tepkileriyle birleşiyor. Mercedes E 250 ile yol almak, adeta klasik bir müzik dinlemek gibi; her nota dengeli, her geçiş pürüzsüz.

Tesla Model Y Performance ile hissettiğim adrenalin patlamasının aksine, Mercedes E 250 bana dinginlik ve huzur sundu. Bu iki araç, farklı ruh hallerine hitap eden eşsiz deneyimler yaşattı. Biri hızın ve teknolojinin doruklarında bir yolculuk, diğeri ise zarafetin ve konforun kucakladığı bir serüven.

Farklı Karakterler, Aynı Keyif

İki araç da sürüş zevki açısından bambaşka dünyaları temsil ediyor. Tesla Model Y, hız ve performans tutkunları için adeta bir teknoloji mucizesi. Size sunduğu bu anında ivmelenme ve tork, adeta bir spor aracı sürüyormuşsunuz hissi veriyor. Tesla, geleceğin sürüş deneyimini bugüne taşıyor. Eğer bir yarış pistine çıkacak olsaydım, Tesla ile elde edeceğim hız ve adrenalin beni tatmin ederdi. Mercedes E 250 ise daha çok konfor ve lüks isteyen sürücüler için mükemmel bir seçenek. Her ne kadar Tesla’nın sunduğu saf hızla yarışmasa da, E 250’nin sunduğu sürüş kalitesi, zarafet ve şıklık, her kilometrenin tadını çıkarmak isteyenler için ideal. Direksiyon başındayken kendinizi kraliyet ailesinin bir üyesi gibi hissediyorsunuz; her şey o kadar rafine, o kadar mükemmel ki, hızla acele etmek yerine yolda zarafetle süzülmek isteyeceksiniz.

Hangi Yolculuğu Seçerim?

Bu iki aracı aynı anda kullanmış biri olarak, her ikisinin de bana sunduğu deneyimler unutulmaz. Tesla Model Y Performance, adrenalin seven yanımı tatmin ederken, Mercedes E 250, lüks ve zarafet arayışımı kusursuz bir şekilde karşılıyor. Hangi aracı tercih edeceğim sorusu ise tamamen o anki ruh halime bağlı. Eğer hız ve teknolojiyle çevrilmiş bir dünyada çılgınca bir yolculuk istiyorsam, Tesla’yı seçerim.

Ancak bir akşam yemeğine şıklıkla gitmek ya da uzun bir yolda keyif almak istiyorsam, Mercedes E 250’nin zarif kollarına kendimi bırakmayı tercih ederim. İki farklı araç, iki farklı ruh hali… Hangisini seçerseniz seçin, direksiyon başında her iki araç da size unutulmaz bir sürüş deneyimi sunuyor.

Hangisi Daha Heyecan Verici?

Eğer hız, anlık tork, teknolojik yenilikler ve elektrikli bir sürüş deneyimi arıyorsanız, Tesla Model Y Dual Motor Performance sizin için doğru seçim olabilir. Elektrikli motoruyla sunduğu inanılmaz hızlanma, geleceğe yönelik teknolojik donanımları ve çevreci yapısıyla motor sporlarını sevenler için müthiş bir deneyim sunuyor.

Öte yandan, Mercedes E 250, daha geleneksel bir sürüş deneyimi arayanlar için zarafet, lüks ve performansın mükemmel bir kombinasyonunu sunuyor. Turbo motoruyla tatmin edici bir hızlanma sunarken, uzun yolculuklarda konforu ve kalitesiyle fark yaratıyor.

Sonuç olarak, her iki araç da motor sporlarına ilgi duyanlar için farklı heyecanlar sunuyor. Elektrikli hızlanmanın saf adrenalini mi, yoksa klasik Mercedes lüksü ve zarafeti mi sizin için daha çekici? Seçim sizin..!

Hemşirelik

Melda Kamer Öncü

Hemşire, akut ya da kronik fiziksel ve zihinsel hastalıktan muzdarip hastalar için sağlık kuruluşlarında veya evde tıbbi bakım hizmeti sağlar. Hastane, tıp merkezi, özel klinik, okul, sağlık merkezleri gibi kurumlarda görev alır. Bakımındaki hastaların tüm tıbbi ihtiyaçlarını karşılamakta doktorlara yardımcı olurlar. Hemşirelik, oldukça zor ancak bir o kadar da kutsal bir meslektir.

‘HEMŞİRELİK MESLEĞİ OLDUKTA KUTSAL BİR MESLEK’

Ortadoğu ASG Tıp Merkezi Acil Bölümünde hemşire olarak çalışmaktayım. 2017 yılından beri hemşirelik yapıyorum. Hemşirelik mesleği oldukça kutsal bir meslektir. İnsanların zor anlarında yanlarında oluyoruz. Yeri geldiğinde onlara adeta nefes oluyoruz. Acil serviste görev yapmam nedeniyle, insanlara nefes olmanın ne kadar önemli olduğunu daha iyi görüyorum. İnsanların hayatlarına dokunuyoruz. Gece gündüz demeden, ailemizden ve sevdiklerimizden fedakârlık yaparak mesleğimizi icra ediyoruz.

Bir hastanın iyileşme sürecini, ilk geldiği andan hastaneden taburcu olduğu ana kadar gözlemleme imkânımız oluyor. Hasta ve hasta yakınları, sevdiklerinin iyileştiğini gördüklerinde bize dua ederek hastaneden ayrılıyorlar. Bu da mesleğimize olan sevgimizi ve bağlılığımızı daha da artırıyor. Mesleğimi büyük bir aşkla ve severek yapıyorum. Hemşire olmaktan gurur duyuyorum.

Tıp merkezine gelen hasta ve hasta yakınlarında genellikle bir korku oluyor. Bu durumda onlarla etkili iletişim kurmak bazen zor olabiliyor. Bu, mesleğimizin en zor taraflarından biri. Ancak bizler, hasta ve hasta yakınlarının psikolojisini dikkate alarak onlara uygun şekilde davranıyoruz. Mesleğimizde fedakârlık önemli bir yer tutuyor. İnsanlara yardımcı olduğumuzu hissettiğimizde ve yapılan tedaviler sonucunda aldığımız dualar, tüm zorluk ve sıkıntıları unutturuyor.

Tıp merkezi ortamında, çalışma arkadaşlarımız ve hastalarımızla adeta bir aile ortamı oluşturuyoruz. Zorlu çalışma koşullarında birbirimize destek olarak güzel bir uyum sağlıyoruz. Hüzünleri ve sevinçleri birlikte yaşıyoruz. Arkadaşlarımızla sık sık hastalarımıza daha iyi hizmet verebilmek için konuşuyoruz. Hastalarımız ve hasta yakınlarına en iyi hizmeti sunmak için yoğun çaba gösteriyoruz. Onlarla kurduğumuz sıkı iletişim sayesinde daha samimi ilişkiler geliştiriyoruz.

**Hemşirelik: Sabır, Merhamet ve Sevgi Gerektiren Bir Meslek**

“İnsan hayatı kutsaldır. Bu yorucu, sabır, merhamet ve sevgi gerektiren mesleği yapabilecek gücü bulmak çok değerlidir. Hemşirelik, insan ve toplum sağlığını geliştirmede önemli bir role sahiptir. Mesleğimizi icra ederken sabır çok önemlidir. Ancak işimizi sevdiğimizde, yaşanan zorluklar daha kolay aşılır. Mesleğimizi yapmak isteyenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Bu mesleği yaparken sadece maddi kazanç sağlamakla kalmaz, hastalarımızın hayır dualarıyla moral ve enerji kaynağı da buluruz.”

Yazının devamını okumak için sayımızı inceleyebilirsiniz.

Karışık Kaset

Uzm. Dr. Selin Erel’un kaleminden

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi

Dr.Erel, 2017 yılında Avrupa Anestezi Derneği Young Recognition Award ve 2022 ve 2023 yıllarında Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği (TARD) Kongresi’nde Deneysel Çalışma Sözlü Sunu Yarışmalarında aldığı Birincilik Ödülleri yanında 2018 yılında TARD tarafından düzenlenen Ayba Öykü Yarışmasında “Karışık Kaset” adlı öyküsüyle birinci olmuştur.

Doktor, çalmakta olan dokunmatik telefonunu yavaşca sağa kaydırıp gelen aramayı yanıtladı. Kurşun asker boyundaki asistanının telaşlı yüzü hologramik ekrandan fırlayınca kısacık irkilmekten kendini alıkoyamadı. Şu hologramik cep telefonlarına hala alışamamıştı. Hem konuşurken her seferinde görülmekten de hoşlanmıyordu.

-Hocam, 11. kanat 21 numaralı ameliyathaneden arıyorum. Korkarım kullandığımız nanoremde bir sorun var. Hastanın GİG’lerini kontrol etmekte bir sıkıntı çekiyoruz. Planladığımız algı hikayesinden farklı bir senaryoya gireceğimizden endişe ediyoruz.

– Tamam hastanın görüntü frekanslarını sabit tutun, geliyorum.

Asistanının sesi endişeli gelse de; aslında üstesinden gelebileceklerini biliyordu. 3 senedir göz içi görüntü simülasyonu, yani GİG eğitimi alıyorlardı. Ancak yine de beklenmedik bir durumla karşılaşmak istemezdi. Ters giden bir durum adına zarar verebilirdi. Ne de olsa GİG simülasyonunun yaratıcı ismi kendisiydi. Gidip bir göz atmasından zarar gelmezdi. Yavaşça odasından ameliyathaneye doğru yürümeye başladı. Ameliyathane sayısı yüksek bir hastanede çalışıyordu. Ameliyathanelerin düzeni de eskiye göre değişmişti. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diye Heraklaitos’un sözünü mırıldandı. Kendisi de ufak tefek zıpır yenilikler dışında, mesela hologramik telefonlar, değişimi severdi. Ne de olsa o anestezideki bu büyük değişimin öncülerindendi. Değişim anesteziye sıçramadan önce dünya genelinde başlamıştı bile. Önce kaynaklar azalmış, yerel kuraklıkların ardından büyük kuraklık olarak adlandırılan dekat yaşanmıştı. Bunu takip eden dönemde de bölgesel su savaşları ortaya çıkmıştı. Daha sonraları da insanlar yiyecek için birbirlerini kırıp geçirmişti. O zamanları hatırlamak bile acı vericiydi. Yaşanabilir çevre için büyük ayaklanmalar ise ondan sonra doğmuştu. Önce sivil toplum örgütleriyle başlayan çevre duyarlılığı hareketleri sonra devletlerin de desteklemesiyle çığ gibi büyümüştü. Bu, son virajdan geri dönmek gibiydi. O yıllarda hala Mars projesinin sunduğu hayal gibi, dünyayı terk edip diğer gezegenlerde yaşam kurma fikri bazı düşünürler ve çevre bilimciler tarafından desteklenmekteydi; ancak daha sonraları bu toplu göçün de insanlığı kurtaramayacağı anlaşıldığında en sonunda eski toprağa bir şans daha verilmişti. Benzinli arabalar yasaklanmış, yenilenebilir enerji ile çalışmaya uyum gösterebilen fabrikalar kalmış, diğerleri kapatılmıştı. Geri dönüşüm altın çağını yaşamaya başlamıştı. Ameliyathaneler bile bu akıma kendilerini zorunlu da olsa kaptırmış görünüyorlardı. İstanbul’da tamamen geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılmış bir ameliyathane bile vardı. Kömür, petrol gibi enerji kaynaklarına devletlerin hepsi kısıtlama getirmiş, alternatif enerji kaynaklarına global bir yönelim olmuştu. Tıp dünyası da bu değişimden nasibini almıştı elbet. Önce inhalasyon anesteziklerine kısıtlama gelmiş, oksijen kullanımı bile sıkı denetim altına girmişti. Doktorun çalışmaları da bu dönemde parlamıştı…

Genç bir yetenek Sevcan Doğan

1997 yılında Malatya’da doğdu. Birkaç yıl sonra ailesi ile birlikte ailesi ile birlikte Ankara’ya taşındı. Evin tek çocuğu olarak tüm eğitim hayatını Ankara’da geçirdi. Lise yıllarında çeşitli resim ve heykel sergilerine katıldı. Eryaman Lisesinden mezun olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Bölümünü kazandı.

Lisans eğitimi boyunca çeşitli sergi ve uluslararası seramik sempozyumlarına katıldı. 2020 yılında Seramik ve Cam Bölümündeki lisans eğitimini tamamladı. Lisans eğitiminden sonra yine 2020 yılında Hacettepe Üniversitesi Seramik ve Cam Bölümünde tezli yüksek lisansa başladı.

Bu süreçte seramik, video, fotoğraf ve karışık malzeme kullanarak sanatsal işlerini üretmeye devam etti. Sanatsal çalışmalarında “eksiklik ve beraberinde getirdiği çürüme“ kavramları üzerinde çalışmalarını sürdürdü. Yakın bir zamanda Bodrum’a taşındı ve kendi atölyesini kurdu. Halen öğrenim hayatına devam etmekte olup şimdilerde üzerinde çalıştığı kendi kişisel seramik markası için tasarım ve üretim yapmaktadır. Endüstriyel çalışmalarının yanı sıra sanatsal çalışmalarına da devam etmektedir.

Katıldığı sergi ve sempozyumlar

• 2017-Hacettepe Üniversitesi GSF Seramik Bölümü 2. Sınıf Bitirme Sergisi. Sergileme
• 2018-VIII. Uluslararası Hacettepe Üniversitesi Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumu-Sanatçı Asistanlığı
• 2019-IX. Uluslararası Hacettepe Üniversitesi Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumu- Sanatçı Asistanlığı
• 2019-Türk Seramik Derneği adına ‘Hediyemi Seramikten Tasarla’ yarışması. Sergileme
• 2020-‘Bir Arada’ Seramik ve Cam Sergisi. Asistanlık
• 2020-Hacettepe Üniversitesi ‘Sanat ve Tasarım Sergisi’ Sergileme
• 2020-Portfolyou Online ‘Heykel’ Sergisi 2020. Sergileme
• 2020-Clayartplatform ‘Devinim Online 2020’ Sergisi. Sergileme