Atatürk’ün başlattığı Cumhuriyet aydınlanmasının mihenk taşı Türk kadını kendine yakışanı yaptı ve Türkiye’ye A Milli takımlar düzeyindeki en büyük başarıyı getirdi. Kadın voleybol A milli takımımız Milletler Ligi şampiyonluğundan sonra Avrupa şampiyonu ve son olarakta Japonya’da düzenlenen Kadınlar Voleybol Dünya Kupasını da kazanarak sezonu üç kupa ile kapattılar. Bu şampiyonluklar, sportif bir başarıdan öte anlamlar taşımaktadır. Tarihi Avrupa şampiyonluğun Cumhuriyetin 100. yılında gelmesi anlamını daha da katlamıştır.
Biraz önce belirtildiği gibi bu şampiyonluklar sportif başarıdan öte anlamlar taşımaktadır. Önceki yıllarda yapılan yılın sporcusu ödül töreni konuşmasında takım kaptanı Eda Erdem’in ‘’Atatürkçü, adil kadınlara dönüşerek ülkemizi yukarı taşımaya katkımız varsa ne mutlu’’ ve şampiyonluk maçı sonrası soyunma odasında Voleybol Federasyon Başkanının
‘Şampiyon oldunuz ne istersiniz?’ sorusuna verdiği “Atatürk’ün sporcu kızları, ülkesi adına kazandıkları başarıyı pazarlık konusu yapmaz. Ne prim ister, ne de başka özel bir şey. 85 milyona yaşattığımız mutluluk bize yeter.” şeklindeki konuşmaları bu şampiyonluğun taşıdığı anlamı çok güzel açıklamaktadır.
Ülkemizi ileriye, modern milletler seviyesine taşımak, genç kızlara iyi rol model olmak, insanımızı mutlu etmek…
Bu şampiyonluk, toplumuza “aydınlığın karanlığı her zaman yendiğini”, “iyiliğin, kötülüğü galebe çalma gücüne sahip olduğunu”, “boş yapanların değil, çalışanların, emek verenlerin mutluluğu hak ettiğini” ve “insanlığın kazandığını” göstermiştir.
Bu şampiyonlukta rol alan kadınların, her geçen gün Cumhuriyet değerlerinin itibarsızlaştırıldığı, özgür düşünen, özgür yaşayan kadına tahammül edemeyen, onu malı, eşyası gibi görüp evine hapsetmeye çalışan, yobaz, maganda kültürünün giderek yaygınlaştığı, kadına yönelik şiddet olaylarının arttığı ve maalesef hak ettiği cezayı almadığı bir toplumdan çıkmış olması çok anlamlıdır ve geleceğe dair umutlarımızı artırmıştır. Evet bu toplumda böylesi kadınlar olduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Her üst düzey sportif başarıda olduğu gibi ebetteki bu şampiyonluk kolay gelmedi, tesadüfi de değildir. Yetenekli, karakterli sporcular, bilgili, etik değerleri olan antrenörler ve yöneticiler yanında tesisleşme ve altyapıdan itibaren oyuncu gelişimine imkan tanıyan bir sistemin varlığını gerektirir. Tüm bunlar da yıllarca çalışmayı gerektirir. Kadın voleybolunda böyle bir istemin kurulduğunu görüyoruz. Kadın voleybol milli takımının bu şampiyonluk hikayesinin de 2003 te başladığını ve 20 yıllık bir kararlı mücadele sonrasında ulaşıldığı söylenebilir. Bu 20 yıllık sürecin sonunda Rusya, Çin, Japonya, İtalya, Brezilya Sırbistan, Amerika Birleşik Devletleri, Polonya gibi üst düzey takımlara karşı adeta sahaya psikolojik olarak 1-0 geride çıkan ve her defasında kaybeden takımımız, Türk kadının azmi sayesinde elde ettiği gelişme ve başarılar ile adeta rakiplerinin sahaya psikolojik olarak 1-0 mağlup çıkar hale gelmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda da son Avrupa Şampiyonası ve Milletler ligi turnuvasında Sırbistan, İtalya, Polonya, Almanya, Hollanda, Çin, ABD, Kanada, Japonya kısaca dünyadaki tüm üst düzey takımları ya yenmiştir ya da yenebilecek noktaya ulaşmıştır. Bu Atatürk kadınlarının, Cumhuriyet kadınlarının başarısıdır. Gelecek yıl yapılacak Paris Olimpiyatlarında da başarılı olacaklarına inancımız tamdır. Çünkü muhtaç oldukları kudret onların asil kanlarında mevcuttur.
Sevinecek pek az şeyi kalmış bir milletin, insanlarını üst üste üçüncü kez sevindirdikleri, mutlu ettikleri için, genç insanlarımıza umut oldukları için, gelişmiş ülkelerden hemen hemen her konuda gerilerde olan Türkiye’nin mucizesi, dünya markası oldukları için, pek de layıkıyla kutlayamadığımız Cumhuriyet’in 100. yılında ilk büyük kutlamayı yaptırdıkları için başta Kadın Voleybol Milli Takımımızın tüm oyuncuları olmak üzere, teknik adamlarına, sağlık ekibine, malzemecisine, tüm ekibe, onları teker teker bulup yetiştiren tüm yöneticilere, antrenörlere, Voleybol Federasyonu’na, Türkiye’de kadın voleybolunu bir ekol haline getiren Eczacıbaşı, Vakıfbank ve Fenerbahçe spor kulüplerine, herkese ayrı ayrı teşekkürü borç biliriz.