Elif Sanchez

Elif Sanchez Bu Albüm Gerçek Elif’i Anlatıyor

Elif Sanchez, Türk Halk Müziği, Klasik Müzik ve Caz eğitimini harmanladığı müzikal tarzı ile Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasının en sevilen türkülerini, kendine has yorumuyla adını taşıyan ilk albümü “Elif Sanchez” ile 22 Ekim’de Pasion Turca etiketiyle tüm dijital platformlarda dinleyicilerle buluşturdu.

Müzisyen bir aileden gelen ve 10 yaşına kadar ailesinden aldığı müzik eğitiminin ardından, İstanbul Devlet Konservatuvarından üstün başarı ödülü ile mezun olan Elif Sanchez, 2017’de Bill Pierce Ödülü ve Akdeniz Müzik Enstitüsü Ödülü’nü kazanarak Berklee College of Music’den mezun oldu. Elif Sanchez Boston’da kaldığı süre boyunca, 2015’te kurduğu “Mediant Collective” grubu ile 14 Grammy ödül sahibi Javier Límon’un dikkatini çekti ve “Refuge of Sound” projesine konuk sanatçı olarak davet edildi. Tüm dijital platformlarda dinleyici ile buluşan albümün ilk teklisi, Sanchez’in özgün yorumuyla Türk Halk Müziğinin en sevilen türkülerinden biri olan “Ay Oğlan Yiğit Misin” olarak belirlendi.  Elif Sanchez ile kendi adını taşıyan albümünü konuştuk.

İlk albümünüz ile dinleyici ile buluştunuz. Elif Sanchez kendi adını taşıyan bu albümle ne anlatıyor?

Bu albüm aslında 40 dakikalık bir biyografi ve herkese Elif’in gerçekte kim olduğunu anlatıyor. İstanbul’da ama Anadolu kültürüne sahip bir çatı altında büyüdüm. Uzun bir süre Amerika’da yaşadım. Dışarıda İngilizce konuşuyordum ama evimizin içinde her zaman Latin yemekleri ve İspanyolca vardı. Hayatımda her zaman birden fazla kültürle yaşadım. Bu albüm tüm o hayatları, kültürleri temsil ediyor. Bu albüm Caz, Latin gibi dünya müziği etkilerini barındıran Türk ve Azerbaycan türküleri albümüdür

Halk Müziğinden Azerbaycan Türkülerine ve hatta İspanyolcaya kadar çeşitlilik içeren bir albüm yayınladınız. Siz repertuvar için neler söylerisiniz?

Albüm 9 eserden oluşuyor. “Ay Oğlan Yiğit Misin”, “Almanı Attım Xarala”, “Bağlamam Perde Perde” gibi Anadolu ve Azerbaycan Türkülerini farklı düzenlemelerle kendime has bir üslupla yorumladım.  Aynı zamanda söz ve müziği Armando Manzanero’ya ait “Contigo Aprendi” şarkısını da İspanyolca olarak seslendirdim. İlk albümüm çok içime sinen istediğim repertuvarı kendi müzikal anlayışıma göre istediğim şekilde seslendirdiğim çok özel bir çalışma oldu.

Caz ve Klasik Müzik’de hem entrumanist hem de şarkıcı olarak yorumladığınız türler arasında. Peki Türküler sizin hayatınızda nasıl bir yer tutuyor? Türkü benim için çocukluğum demek. Annem ve babam da Türk Halk Müziği sanatçısı. Küçük yaşlarımdan itibaren onların konserlerinde türküler söylerdim sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve ardından Amerika’da farklı türlerde eğitim alsam da Türk Halk Müziği en severek söylediğim türler arasında oldu. Hep başka müziklere ilgim ve merakım vardı. Hayatıma caz girdikçe adeta ben hayat buldum. Her tarz müzikte kendimden bir parça buluyorum. Şu anda yaptığım müzikte de tüm bunların izlerini bulmak mümkün.

Çıkış şarkınız Ay Oğlan Yiğit Misiniz’e nasıl karar verdiniz?

Türkülere bakarken eksik bir türkümüz vardı araştırma aşamasındaydım. Annem Türk Halk Müziği sanatçısı ve akademisyen aslında çocukluğumdan beri çok fazla türkü öğrendim. Ama albüme koyacağım türkünün bilmediğim bir türkü olmasını istiyordum.  Yeni bir şey öğreneyim dedim. Sonra bakarken bu türküye rastladım. Aslında önce sözlerini okudum. Melodisini duymadan tamam bu türküyü söylemek istiyorum dedim. Türküyü kaydettikten sonra da albümde en çok etkilendiğim eserlerden biri oldu ve çıkış şarkısı olarak Ay Oğlan Yiğit Misin?’i seçtik.

 Klibiniz de dinleyicilerle buluştu klip için neler söylersiniz?

Benim ilk klip çalışmamdı aslında çok heyecanlıydım. Klibi Ahmet Can Tekin çekti. Birbirini görmeyen iki sevgilinin hikayesini anlattık.  Klibin hikayesi türkünün duygusuna çok yakıştı bence. Bu konuda da menajerim Qasimov da oyle. Biraz daha açılırsak Omara Portuondo olağanüstü bir şarkıcı, Bebo Valdes ayrı bir ilham kaynağı. Ve Stevie Wonder var; gerçek bir dahi. Bu saydığım ve daha sayamadığım bütün müzisyenlerin hayatımda oynadığı roller çok büyük.

Tarık Sezer

Tarık Sezer Orkestrası ve Hakan Altun’dan Son Şarkım!
Türk müzik sektöründe önemli birçok isimle müzik direktörlüğü ve aranje çalışmaları yapan değerli müzisyen Tarık Sezer, Türkiye’nin önde gelen müzisyen ve vokalistlerinden oluşan Tarık Sezer Orkestrası’nın yeni şarkısı için başarılı sanatçı Hakan Altun ile bir araya geldi. 40 yılı aşkın müzik deneyimi ve imzasını attığı başarılı projeler ile Türk müzik camiasında önemli bir yere sahip olan Tarık Sezer, güçlü yorumculuğu ile usta isimler arasında yer alan Hakan Altun ile söz ve müziği Gülden’e ait olan ‘’Son Şarkım’’ isimli şarkıda buluştu. Güçlü orkestrasyonu ve etkileyici sözleri ile dikkat çeken “Son Şarkım”, Tarık Sezer’in düzenlemesi ve Hakan Altun’un eşsiz yorumu ile birleşince akıllardan silinmeyecek bri projeye dönüşüyor… Ecem Gündoğdu’nun yönetmenliğinde ve Veli Kuzlu’nun görüntü yönetmenliğinde gerçekleşen klip çekimi için Orion Stüdyoları’nda kamera karşısına geçen ikili, projenin ruhuna uygun orkestra performans görüntüleri ve Hakan Altun’un tekli sahneleri ile izleyenleri etkisi altına alacak. Projenin fotoğrafları ise Ece Oğultürk imzası taşıyor. Tarık Sezer Orkestrası’nın yeni albüm projesinin ilk teklisi olarak yayınlanan “Son Şarkım”’ın ardından, belirli aralıklarla çalışmalarını dinleyicilerle buluşturacak olan ekip sürpriz isimler ile müzik severlerin karşısına çıkacak. Tarık Sezer Orkestrası ft. Hakan Altun “Son Şarkım”, Tarık Sezer Prodüksiyon etiketiyle 15 Şubat tarihinde tüm dijital platformlarda yerini aldı.

Profesyonel müzik hayatınıza nasıl başladınız?

1974 senesinde İstanbul Belediye konservatuarına girdim. Orada yatılı olarak 9 sene okudum. Okul hayatım süresince enstrüman olarak çello ve piyano eğitimi aldım. 1978 senesinde profesyonel olarak çalışmaya başladım. Hem okuyordum hem de çalışıyordum. Dönemin ünlü orkestralarından biri olan Topkapı Orkestrası’yla çalışmaya başladım. Profesyonel yaşantım böylece başlamış oldu.

Tarık Sezer orkestrası nasıl oluştu?

2011 yılında O Ses Türkiye yarışmasının başlamasıyla Tarık Sezer Orkestrası’nı kurdum. 2012 yılından itibaren de Tarık Sezer Orkestrası birçok etkinlik ve organizasyon da yer almaya başladı. İlk single’ınız çıktığında neler hissettiniz? İlk şarkımızı çıkarmak çok heyecan vericiydi. 40 senelik müzik hayatım boyunca bir sürü sanatçı ile hem sahne hem de albüm çalışmalarında bulundum. Ancak kendi orkestramın şarkısını çıkarmak çok ayrı bir duyguydu benim için. Hemen arkasından ikinci şarkımızı da dinleyiciyle buluşturduk. Bu 2 şarkı orkestradaki solist arkadaşlarımızla çıkarttığımız projelerdi.

Projenizde Hakan Altun ile bir araya geldiniz. Bu hikayenin başlangıcı nasıl oldu? Sizi Son Şarkım adlı çalışmanızda buluşturan süreçten söz edebilir misiz?

Hakan Altun ile dostluğumuz çok eskiye dayanır. Projeyi kendisine anlattım. Bu projede bize destek olmaktan dolayı büyük mutluluk duyacağını söyledi. Sonrasında kayıtlar yapıldı ve şarkımızı 15 Şubat’ta dinleyiciyle buluşturduk.

Yazının devamını Ocak 2020 sayımızda okuyabilirsiniz.

Çağrı

Bize Dip adlı projenizden söz eder misiniz?

Çok uzun zamandır hissettiğim, anlatmak isteyip anlatamadığım duyguları her zamanki gibi en güzel şekilde anlatmıştı sevgili Sezen Aksu. Dip’i ilk dinlediğimde hissettiklerimi anlatmam çok zor, yıllardır aradığım şarkı olduğunu duyduğum o anda anladım.

Kimlerle çalıştınız bu projede?

Ozan Bayraşa prodüktörlüğünde şarkımızı yaptık. Aranjesini yine Ozan Bayraşa yaptı onun dışında fotoğrafları klibi ve fotoğrafları Nihat Odabaşı çekti.

Müziğinizdeki değişimde bahsedecek olursanız, sizce tarzınızda eskisine göre neler değişti? Müzik anlayışınızdan söz eder misiniz?

Benim için önemli olan şarkının duygusu. Melodisi ve sözlerinin bana yakın olması hissettiğim şeyleri benim anladığım ve anlattığım gibi anlatması bu anlamda değişen bir şey olmadı ama sound olarak tabi ki modern ve günümüze uygun şeyler yapmaya çalışıyorum artık.

Müzikal yolculuğunuzda destek gördüğünüz kişiler kimler, bize bunlardan bahsedebilir misiniz?

Bu işe ilk başladığımda en büyük desteği sevgili İzel ve Sinan Akçıl’dan gördüm, Sezen Aksu kendimi bildim bileli her zaman destek oldu, keza Ozan Bayraşa da öyle. Bana destek olan herkese buradan tekrar teşekkür ederim.

Karantina dönemi nasıl gidiyor? Bu dönem neler yapıyorsunuz? Bu süreç sizde köklü değişiklikler yarattı mı?

Beni daha üretken yaptı bu süreç. Şimdi cajon çalmaya başladım. Kendi kliplerimi fotoğraflarımı çekmeye montaj ve photoshop yapmaya başladım bunlar hep yapmak isteyip ötelediğim şeylerdi, bunlara fırsat bulur oldum. Onun dışında gitar çalışıyorum ve spor yapıyorum. Teknolojinin sunduğu imkanlara şükrediyorum. Yemek yapmak, yabancı dil öğrenmek ya da bir enstrüman çalmak kimin neye ilgisi varsa bu zorlu süreci bu şekilde değerlendirebilir ve avantaja çevirebilir diye düşünüyorum.

Kimleri takip ediyorsunuz? Yerli yabancı sizden böyle bir liste alabilir miyiz?

Dinlediğimde bana güzel gelen her tarzı ve herkesi dinlerim öyle spesifik bir listem yok.

Çağrı neler yapar, nelere ilgi duyar bize ilgilenirken keyif aldığınız şeylerden söz eder misiniz? Hayvanseverliğiniz biliniyor, buna benzer şeylerden söz edebilir misiniz?

Hayvanları gerçekten çok seviyorum yürüyüş ve kick boks bana çok iyi geliyor.

Bundan sonrası için müzikal kariyerinizde ne gibi adımlar atmayı hedefliyorsunuz? Çağrı’yı bundan sonrası için nerelerde göreceğiz?

Youtube için akustik coverlar yapıyorum ve yeni şarkının klibi üzerinde çalışıyoruz. Artık sosyal medyada daha aktif olacağım

Sevenlerinize aktarmak istedikleriniz neler?

Herkese sonsuz sevgiler ve saygılar

Ahmet Güven

Ahmet Güven / NEVUGA / Kimlik Peşinde Bir Sanatçı

Bize kendinizden bahseder misiniz ve sanat serüveninizden bahsedebilir misiniz, nasıl bir yol izlediniz ?

Yollar uzaktan birbirine benzer, ama ayrıntılarda farklılık göstermeye başlar. Ayrıntılara nufuz ettiğinizde sonunda bir tekillikle yüzleşirsiniz. Tanık olduğunuz artık eşsiz bir varoluştur. Sanat her ikisinin peşindedir. Tipik ve tekil olan.

Cumhuriyet’in de sayesinde bulundukları koşulları aşan mühendis bir baba ile Gazi Resim’den resim öğretmeni bir annenin oluşturduğu mütevazi orta sınıf çekirdek ailenin çocuğu olmanın konforu ile benliğim oluşmaya başladı. Onların yeni modern hayata en azından kitaplar düzeyinde ayak uydurmuş olmaları, düşünsel özgürlüğe saygıları kardeşimle benim önümüzde entellektüel bir ufuk açmıştı. Annemin resim kitaplarındaki dünyaların ve babamın analitik bakışının bileşimiydim sanki gençlik yıllarımda.

Ülkenin o zaman mütevazi ailelerinin çocuklarının girebildiği parasız iyi okullarında (Anadolu Lisesi, ODTÜ) geçen eğitim ve öğrenimim de bu ufka katkı yaptı. Yine de anne babadan miras alınan ekonomik kaygılar ile mühendisliği seçip yıllarca kurumsal hayatta çalışırken, “sanat” denen şey –her neyse o- hep hayatımdaydı. Ceketimin cebinde Gergedan Dergileri işe gidişlerimi hatırlarım. Bu oluş süreci sonunda öyle bir noktaya ulaştı ki 2018 yılında 25 yıllık kurumsal mühendislik hayatımı sonlandırma kararı aldım. Aynı yıl Venedik’te yaptığım solo ‘Biri-Hiçbiri’ sergisi bu kırılmayı sorgulayan, içimizdeki çoğul kimliklerden yola çıkıyordu.

Resmi evraklar için çekilmiş vesikalıklar, kişisel efemera, Devran yerleştirmesi hep bu serginin hazırlanış sürecinde üretilmiş işlerdi.

Serüven, aslında daha önce başlamıştı. İlk solo sergimi, 2017 yılında Ankara’nın metrekaresi ile ters orantılı ileri sanat anlayışına sahip hipster galerisi Tilki’de açmam büyük şanstı. Sanatsal anlayışımın Ankara’da karşılığını bulmuş gibiydim. Hergüne düşülen bir görsel not şeklinde ürettiğim sayfalardan oluşan sergiyi / ‘İroni Günlükleri’ni onlar da yabancılamamışlardı. İçgüdülerim zamanın ruhuna yakın yerlerde dolaştırıyordu beni.

Venedik sonrası iki sanatçı arkadaşımla ARTin90 inisiyatifini kurduk. Mekanımızda ve İstanbul GaleriBu da ‘Güvertede’ sergimizi yaptık. Sergi sonrası bizim için değerli isimlerden destekleyici yorumlar aldık. Güvertede memleketin gidişatına, kendi öznelliklerine ve kişisel tarihlerine tutunarak direnen üç sanatçının duruşuydu. Orada mekana özgü yerleştirme olan ‘Solmaz’ ortaya çıktı. Annemin kişisel öyküsünden yola çıkıp eski- Türkiye’ye bakmak istemiştim: Cumhuriyet’in Modernizm mayası bu ülkede ne kadar tutmuştu ? Bugünün şizofrenisini nasıl anlayabilirdik ?

Ardından TUYAP Artist’te dedektifliğe soyundum. Bir dedektif kolajı ile içimizdeki kimlikleri oluşturan kütüphaneye bakmak istedim. K işim böyle ortaya çıktı. K gerçek kütüphanem üzerinden beni ben yapmış kitaplardan, başka bir kütüphaneye erişiyordum. Tinimdeki çoğul kimlik kütüphanesine.

En son Ankara’da CER Modern’de Benliğin Kalp Atışı işim ile Gece Vardiyası grup sergisindeydim

Gelecek için ne düşünüyorsunuz ?

Şu sıralar, bir yandan Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünde özel öğrenci olarak yüksek lisans derslerine devam ederken, bir yandan da ODTÜ’de teknoloji ve tasarımın iç içe olduğu bir sanat sergisi hazırlığındayım. Bu sergiye hem iş vereceğim hem de küratöryel katkılarım olacak. Ayrıca bir yandan da ülkede her işin başlangıcında olması gerektiğini düşündüğüm hayal etme evresini oluşturacak , tasarımın getirdiği yeni düşünme biçimlerini uygulayan metodolojileri tanıtan, ve uygulanmasını misyon edinen X-Form Design ismini verdiğimiz yeni bir girişimim var.

Alanı:

Kavramsal Sanat, Güncel Sanat, Asamblaj, Kolaj, Mekana Özgü Yerleştirme, Video Sanatı

Sergi ve Sanat Faaliyetleri:

2019 – CER Modern, Gece Vardiyası – Dış Mekan Karma Sergi, Ankara,
2019 – ODTÜ Elektrik Müh. Bölümü, X-FormArt Disiplinlerarası (Aslı Kutluay ile) Ortak Sergi, Ankara
2018 – TUYAP Artist Deneyim Alanı, “Sen Yeter ki İste” ARTin90 performansı, İstanbul
2018 – TUYAP Artist Deneyim Alanı, ARTin90 inisiyatif sergisi, İstanbul
2018 – Galata GaleriBu Galerisi, “Güvertede” ARTin90 inisiyatif grup sergisi, İstanbul
2018 – No90 Atölye Sergisi, Güvertede ARTin90 inisiyatif grup sergisi, Ankara
2018 – ARTin90 inisiyatifinin sanatçılar Aslı Kutluay ve Aslı Tanrıkulu ile birlikte kurulması, Ankara
2018 – Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi, AMA’nın Yeri Video Art SOS Mediterranee Sergisi, Ankara
2018 – Palazzo Contarini Polignac Magazzino Galeri, One No One, Solo Sergi, Venedik
2017 – Tilki Galeri, İroni Günlükleri, Solo Sergi, Ankara
2017 – İzmir Bienali, İzmir

Suzan Kardeş

Başarılı, rengarenk bir insan olmak, çok yönlü bir sanatçı olmak nasıl bir duygu?

Çok keyifli. Başlarda amacım çok yönlü olmak değildi fakat bu işin mutfağından başlayınca her yönünü fark ederek işlerin içinde buldum kendimi. Çok yönlü olabilmek, devamlı bir şeyler üretebilmek çok önemli, kendimi şanslı hissediyorum.

Çok yoğun bir iş temponuz olduğunu biliyoruz. Bu yoğunluğun içerisinde sürekli yaptığınız ve okurlarımız için tavsiye edebileceğiniz sağlıklı yaşam sırlarınız var mıdır?

Bu konuda kendime çok fazla dikkat eden biri değilim elimden geleni yapıyorum☺ o yüzden kendimden tavsiyeler veremiyorum ama okurlara mümkün olduğunca düzenli uyumalarını ve sağlıklı beslenmelerini tavsiye edebilirim. Sonra şarkı söylemek isteğini sanıyoruz ki Sezen Aksu ile ortaya çıkarttınız, bu nasıl nüksetti bünyenizde? Beni benden fazla tanır Sezen hanım, bir gün sahnede ‘Hadi bakalım, ben senin hikayeni biliyorum, şimdi herkes öğrensin” demesi ile birlikte kendimi stüdyosunda albüm kayıtlarında buldum.

Başarılı bir kadın ve çok yönlü bir sanatçı… Suzan Kardeş nasıl bir anne?

Biz Begüm’le arkadaş gibiyiz. Rahatlıkla o bana ben ona her şeyimizi anlatıp zaman buldukça da vakit geçirmeye çalışıyoruz. Anne kız sohbetlerimiz çok eğlenceli olur hatta instagramda da paylaşımlarımız epey beğeni alıyor.

Güçlü ve başarılı bir kadın portresi olarak , kadınlara özel verebileceğiniz bir mesaj var mı?

Hiçbir şeyden kaçmasınlar. Aklında bir düşünce varsa bunu harekete geçirsinler. Her şeyin en iyisini yapmak zorunda değiller fakat hayata geçirdikleri anda ne kadar mutlu olacaklarını görecekler. Hayal kurmaktan asla vazgeçmesinler ve bunun için de elinden ne geliyorsa yapmaya çalışsınlar. En güzel tavsiyem bu olur.

Bugüne kadar ki sanat birikimlerinizi gelecek nesillere aktarmak amacıyla bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Neden olmasın. Aklımda çok fazla proje var. Her şey zamanında oluyor, bu sebeple her şey olması gerektiği zamanda olsun diyorum. Kitap yazmak istiyorum elbette ama zamanını henüz belirlemedim.

Yıllardır sanat camiası içerisindesiniz. Birçok sanatçı ile sayısız yaşanmışlıklarınız ve anılarınız vardır. Bu alanda bizimle paylaşabileceğiniz bir anınız var mı?

Çok fazla anı, çok güzel hatıralarım var. Bir hikaye özelinde anlatamam ama biriktirdiğim anılar cebimde güzel hatıralarımda. Belki bir gün bahsettiğimiz kitabımda ya da bir belgesel projesinde paylaşabilirim.

Oyuncu, şarkıcı ve makyözsünüz. Bu mesleklerden en çok hangisini yapmayı seviyorsunuz? Hiç meslekleriniz arasında seçim yapmak zorunda kaldınız mı?

Varoluşumu kazandığım, sektörde uzun yıllar çalıştığım ve bu işi yaparken keyif aldığım mesleğim elbette makyözlük. Fakat oyunculuk ve şarkı söyleme kısmı bana hayat tarafından verilen en güzel hediyelerdir. Hayatımda yollarımızın kesiştiği insanların bana sunmuş oldukları teklifleri kabul edip bir anda içinde buldum ve hayatım bu hediyelere göre şekillendi diyebilirim. Ben çok şanslıyım, yaptığım her işi çok seviyorum.

Okurlarımıza duyurabileceğiniz yeni projeleriniz var mı?

Tabii ki biz de yeni proje bitmez. Yeni sezonda Trt 1 kanalında Seksenler dizisi tekrar başlıyor ve Fato Nene karakteri ile ben en sevdiğim ekiple birlikte olacağım. Aynı zamanda her Çarşamba Anadolu Yakasında Moda Kayıkhane isimli mekanda Bekriya Geceleri isimli konsept sahnemizi tekrar hayata geçireceğiz. Konserlerimiz devam etmekte. Dizi, çekimler derken hayatımız keyifle ve hareketle geçmekte. Her şey sanat için.

Tuğba Özay

Tuğba Özay, sunucu, oyuncu, manken, yorumcu, bestekar, yazar ve şair… siz en çok hangisi olmayı seviyorsunuz?

Benim için hepsi çok güzel. Yaptığım bütün işleri keyif alarak yapıyorum, eğer işinizi severek yapıyorsanız çok çalışmıyorsunuz demektir yani ben sadece iş olarak yapmıyorum. Gerçekten aşkla ve sevgiyle yaptığım için hiç birini ayırt ettiğimi söyleyemem ama son 10 yıldır profesyonel olarak müzikle ilgilendiğim için ve şarkı sözlerini kendim yazıp müziklerini de kendim yaptığım için bunu da insanlarla paylaştığımda insanlarında beğenisini aldığımda tabi ki bu durum benim için mutlandırıcı bir durum oluyor. Çünkü ürettiğiniz bir şeyi paylaşıyorsunuz ve onun karşılığında alkış alıyorsunuz ve tabi ki bu duygu daha farklı bir mutluluk diyebilirim. Ama dediğim gibi ben tiyatroyu da çok seviyorum. Çocukluğumdan beri sanatın ve sporun bir çok dalıyla ilgilendim. Eğitimler aldım, üniversitede konservatuarın tiyatro bölümünü ikincilikle kazanmıştım ve bazı şeyler çocukluktan kalan şeyler ama bunu da yetişkinlikte hayatıma yansıttım. Çocukken bazı şeyler hayalden ibaretti belki ama ben onu yetişkin yıllarımda gerçeğe dönüştürdüm en büyük mutluluk bu…

Sosyal medyanızda her sabah ‘’Günaydın Türkiye Merhaba Yerküre’’ diye güne başlıyorsunuz ve yazdığınız yazılar hep size ait. Sizi kalemde güçlü kılan şey nedir?

Bunun bir kaç sebebi var. Birincisi yaşamdan aldığım ilham, ikincisi yaşama karşı olan sevgim, üçüncüsü de kendimi ifade edebilme yeteneğim. Üçü harmanlandığı zaman ortaya öyle yazılar çıkıyor. Bir çok insan benden bu konuda feyz alıyor, moral depoluyor. Pozitif enerjimizi sizden alıyoruz, güne kötü başlamıştım ama sizin yazılarınızla hayata bağlanıyorum, sizi örnek alıyorum, sizin yazdıklarınızı takip ediyorum ve günüm güzel geçiyor gibi mesajlar çok geliyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Aslında farkında olmadan bir misyon yüklenmişim. Çünkü herkesin bir derdi sıkıntısı var ama kimi insan bunu içinde yaşamayı tercih eder ve dışarıya pozitif bir enerji yayar. Ben bu tip insanlardanım. Bazı şeyleri kendi içimde yaşarım ya da en yakınlarımla paylaşırım. Onun dışında göz önünde olan bir insan olarak her şeyimi de dışarıyla paylaşmam.

İnsanlara güç vermeyi yeğlerim. Sosyal medyada uzun yıllardır yazmış olduğum yazılar neticesinde ve insanlardan almış olduğum duyumlar hep bu yönde hatta şöyle diyenler bile oluyor sizi takip etmeye başladığımdan beri hayata karşı duruşum ve bakışım değişti, direncim arttı gibi. Ve bu yüzden ben ölene kadar günaydın Türkiye merhaba yerküre devam edecek…

İyi ki geldin dediniz? Harika sözler ve beste. Üstüne harika bir klip. Ve sosyal bir mesajı var? Anlatır mısınız nasıl oluştu bu klip?

İyi ki geldin adlı şarkıyı ben yaklaşık bir buçuk sene önce yaptım. Bir kız arkadaşımın evinde otururken biranda geldi şarkı aklıma ama o şarkıyı yazdığım zaman diliminde gelen giden yoktu yani herhangi bir şeyden ilham almadım. Sonrasında bir buçuk sene geçti ve çıkartmak istiyordum artık şarkıyı. Sevgililer gününe yetiştirmekti amacım, yetiştirdik te… Klibin hikayesini de ben yazdım. Bir kanser hastasının aşkla, sevgiyle nasıl yaşama tutunduğunu anlatmaya çalıştık o üç buçuk dakikalık görüntülerde. Bir film tadında, bir film müziği gibi oldu esasında. Çok değerli arkadaşım Fatih Can Güven’e teklif ettim o da sağolsun bizi kırmadı ve birlikte oynadık. Gerçekten ortaya çok güzel bir aşk hikayesi çıktı. Kendisi normalde iş adamı. Banu Kaptanoğulları yönetmenliğin de yaklaşık bir günde çektik klibi. Sabah başladık ve ertesi sabah bitti. Tüm ekibe, Banu’ya ve Can’a, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum … Güzelde tepkiler alıyoruz. Onkologlardan tutun, kanser tedavisi gören hastalara kadar herkesten güzel tepkiler alıyoruz. Bilmediğim bir hastalık vardı Alopesi. Saçsızlık hastalığıymış. O insanlar da aradı, güzel mesajları geldi. Onlara da moral olduğumuz ve farkındalık yarattığımız için teşekkürlerini sunan bir çok insan oldu.

Klipteki gibi bir aşk ve sevgi olmalı, insanlara moral vermeli gibi dönüşler oldu. Zaten klibin son cümlesi “umudun ve direncin kaynağı sevgidir” diyor. Ben orada da yine insanlara sevgiyi aşılamaya çalıştım. Bir de şöyle bir güzelliği oldu. Ben bilmiyordum. Klibin yayınlandığı dönem dünya kanser günüymüş, böyle de bir anlamı olmuş oldu benim için.

Tabiatın kızı Tuğba Özay… Bir şeyde içimde kaldı yapamadığım şu kaldı diyebilir misiniz ?

Tabi ki geçmişle yaşamıyorum . Çok keşkelere yer vermiyorum hayatımda. Artık belli bir yaşa geldik, belli bir olgunluk var, bazı şeyleri bir kabulleniş var. Ama bazen şimdiki aklım olsaydı; ki dünyaya bir daha gelme şansımız yok, yurtdışında bir kariyer yapar mıydım…. evet yapardım diyorum. Çünkü çok fırsatlarım vardı, çok fırsatlar elime geçti fakat değerlendirmedim. Yarım bıraktım. Ülkemden, ailemden, sevdiklerimden kopamadım. Yurtdışında bir kariyer çok rahatlıkla yapabilirdim. Fakat siyasetle ilgili ileriki yıllarda jokerim var. Allah’tan daha yaşım erken. O yüzden ileriki yıllarda aktif siyasetin içinde yer almak ve ülkeme, vatanıma, insanıma hizmet etmek istiyorum. Eminim ki ben aktif siyasetin içine girdiğim zaman yine dünyada da bir kariyer yaparım. Dünyada bana hergün bir gündem olabilir. Genç ve güzel bir kadın her zaman ilgi çeker, bir de bu kadın doluysa, elini masaya vuruyorsa, korkusuzsa böyle insanlar her zaman ilgi çekici olur.

Yazının devamını Ocak 2019 sayımızda bulabilirsiniz.

Nur Ertürk

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Sivaslı bir ailenin 9 çocuğunun en sonuncusuyum. 8 kız bir erkek. Sivas’ta doğdum sonra İstanbul’da büyüdüm. Çok küçük yaşlarda babamı kaybettim. Hayatım hep mücadelelerle geçti. 6 yaşından beri hem okuyup hem de çalışan bir kızdım. Son derece idealist ve zorluklarla mücadele eden bir Türk kadınıyım. Müzik hayatınıza nasıl başladınız? Müzik hayatına tamamen aileye katkıda bulunmak amacıyla başladım. Zamanla sesimin güzelliği okulda müsamerelerde dikkat çekince çaylarda, törenlerde sahneye çıkmaya başladım. Ama sonra mesleğim oldu. Bu işten ekmeğimi kazandım. İlk profesyonel sahne hayatımda bir Anadolu turnesiyle başladı. Günlük hayatınızda nelerle uğraşıyorsunuz? Hobileriniz nelerdir? Çok iyi bir ev hanımıyım. Çok güzel yemek yaparım. Ütünün haricinde bütün ev işlerini severek yapıyorum. Onun dışında dostlarımla ve sosyal projelerde olmayı çok seviyorum. Şu anda zaten hayatımın çok büyük bir bölümünü müzik ve sahne çalışmalarım kaplıyor. Hobilerime ise çok vakit kalmıyor. En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz bir proje? Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Devlet Senfoni orkestrası ile birlikte konser vermek en büyük hayalim. Çok sesli bir türkü projesini hayata geçirmek istiyorum. Allah nasip ederse, bu konserleri Türkiye’nin her yerinde yapmak istiyorum. Müzik istediğiniz bir meslek mi, hayalinizde başka bir meslek var mıydı? Hayalimde doktor olmak vardı. Çünkü cildim çok bozuktu. Kendi ürettiğim formüllerle sivilce kurutucu ilaçlar icat etmişliğim bile var. Hayat şartları o hayalimden çok uzak kıldı. Ama sanatımı çok seviyorum. Rabbimin verdiği çok özel bir yetenek bu.

Dinlemeyi sevdiğiniz farklı bir tür ve sanatçı var mı? Bütün müzik türlerini vakit buldukça dinlemeye çalışıyorum. Güzel olan kulağa hoş gelen tüm etnik müzikleri dinlemeyi çok seviyorum. Dünya müziğini çok seviyorum. Dayımın oğlu Killa Hakan ve Ceza’dan vazgeçemiyorum. Sürekli dinlediğim iki ses. Mesleğinizin zor yanları neler? Mesleğimin zor yanları tüm hayatınızı profesyonel anlamda endekslemek zorundasınız. Ben işimde çok titiz çalışan ve o şekilde hayata bakan bir insanım. Profesyonel insanlarla çalışamayınca çok üzülüyorum. Sektör olarak ne yazık ki o profesyonelliğe ulaşabilmiş değiliz. Bunun dışında işinize çok yoğun mesai harcamanız gerekiyor. Yorucu yanları var. Güzel olan tarafları ise tabii ki zorluklarını örtüyor. Türk Halk müziğini gençlere sevdirmek için neler yapmalıyız? Ben ilk çıktığımda kıyafet tarzımla da altyapı bazında da sound bazında da türkü dünyasında fark yaratan bir tarzın altına imza attım. Uzun bir aradan sonra müziğe yeniden döndüğümde gençlerin çok çabuk tüketilen müziklere yöneldiğini ve müzik zevklerinde bile çok çabuk değişimler gösterdiğini fark ettim. Bunca yıldan sonra piyasada neyin tutup tutmayacağını ben de kestiremiyorum. Uzun zamandır, Türk Halk Müziğinde ne yapsak da gençlere sevdirsek derdindeyim. Bu durum son derece beni üzen bir durum. Ama birkaç yol bulduk. İnşallah bunları en kısa zamanda hayata geçireceğiz. Bunlar içerisinde en önemlisi sound ile ilgili. Ben her zaman çok çabuk tüketilen müziğe karşıyım. Kalıcı olan eserler yapmayı hayatımda hep ilke edindim.

maNga

maNga grubu nasıl bir araya geldi?

MaNga ilk olarak Yamyam’in barlarda “cover” parçalar çaldıkları gruptan istediği müziği yapamamasından dolayı yolunu ayırması ile 2001 yılı Eylül ayına doğru şekillenmeye başladı. Onun en büyük isteği kendi parçalarını çalan bir grup kurmaktı. Yapmak istediği tarzı da 95’ten beridir etkilendiği numetal ve hardcore tarzında gruplarla yavaş yavaş oluşturmaya başlamıştı kafasında. İlk olarak gruba Özgür dahil oldu, sonra Ferman ve sonra da Cem’in katılımıyla maNga bugünkü kadrosunu oluşturdu ve kendi müziğimizi yapmaya başladık. Sing your song yarışmasına katıldık ve yarışmada 2. olduktan sonra albüm maceramız başlamış oldu.

2004 yılında ilk albümünüz “maNga +” ile buluştuk. Nu-Metal öğeleri ile Anadolu ezgilerinin bir arada kullanılmasına nasıl karar verdiniz, yıllar sonra geriye baktığınızda aynı heyecanla dinlediğiniz şarkılar var mıdır?

Bizim yaptığımız müzikte, kendi şarkılarımızda bu hep vardı. Birçok şarkımızda “Ney” duyuyorsunuz hala da kullanmaya devam ediyoruz. Anadolu ezgileri şarkılarımızda hep var ve olmaya da devam edecek. Yeni albümde de bu ezgileri görebilirsiniz.

17 yıldır bir grubu bir arada tutmak oldukça zor. Bunu neye bağlıyorsunuz, arkadaşlığa mı yoksa profesyonelliğe mi?

İkisi de bir arada aslında. Bizim işimiz sabah gidip akşam eve döndüğümüz bir iş değil. Turnedeyken özellikle üst üste 4-5 konser yaptığımızda 24 saat bir aradayız. Dolayısıyla arkadaş olamasak zaten bu işi yürütemeyiz. Fakat zaman zaman tabi ki bizim de kendi aramızda fikir ayrılıklarına düştüğümüz yerler oluyor. Bu durumlara da profesyonelce yaklaştığımızda zaten her şeyi açık açık konuşup mutlaka bir uzlaşma noktasına varıyoruz. Sanırım 17 yıldır bir arada kalmamızın sırrı da burada.

Sahneye çıktığınızda ne hissediyorsunuz?

Sahne bizim kendimizi en iyi hissettiğimiz yer, bu işi yapma sebebimiz. Dinleyicilerimizle buluşmak aynı coşkuyu beraber paylaşmak bizim için tarif edilemez bir duygu. Çok güzel besteleriniz var. Bir Kadın Çizeceksin, Kal Yanımda, Bitti Rüya…

Hepsi de çok güzel. Sizin için özel bir şarkı var mı?

Her şarkının ayrı bir hikayesi var, o nedenle her şarkımız bizim için ayrı önemli ve değerli. Fakat sahne üzerinde “Alışırım Gözlerimi Kapamaya” çalmaktan gerçekten çok keyif alıyoruz. Müzik dışında yapmak istediğiniz şeyler var mı? Hepimizin özel hayatlarında ilgilendiğimiz hobilerimiz var fakat kendimizi müzik dışında başka bir iş yaparken düşünemiyoruz 🙂

Yeni çalışmalarınız var mı, albüme ne zaman kavuşacağız?

3 şarkı yayınladığımız maXisingle Ekim 2018’de bir albüme tamamlayacağız. Toplamda 10 şarkının olduğu bir albüm olacak. Çok güzel işler yaptınız, ödüller aldınız.

Bundan sonra yapmak istediğiniz bir şey var mı?

Teşekkür ederiz. Bundan sonra da sahnede olmaya, çalmaya devam etmek istiyoruz.

Keiko Belir Yarar

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1977 Tokyo doğumluyum. Babam Tokyo Üniversitesine post graduate programı için gitmiş. Gittiklerinde annemle yeni evlilermiş, Ben de orda doğmuşum. Babamın oradaki hocası Prof. Keizaburo Kubo’nun eşi Keiko Kubo annemle hamileliği boyunca öyle içten ilgilenmiş ve bir nevi annelik yapmış ki annem “eğer kızım olursa senin adını vereceğim” demiş ve ben olmuşum. 2 yaşındayken Türkiye’ye dönmüşüz. 5 yaşımda bale derslerine başladım. 8 yaşındayken Ankara Devlet Opera ve Balesinde açılan bale kurslarına kabul edildim. Çankaya İlkokulu, Özel Arı Koleji ve Bilkent Üniversitesinden sonra profesyonel meslek hayatım başladı. Bu sürede hep dans ettim ve tiyatro hayatımda hep vardı. Okuldaki tiyatro kulübünün değişmeyen üyesiydim, özel dans derslerim, workshoplar hep devam etti. 2012 yılında bir kızım oldu, halen kızımla birlikte Ankara’da yaşıyorum.

Oyunculuğa nasıl başladınız?

Oyunculuğa balerin olma hayalim engellenince karar verdim. Ailem bale bölümüne gitmemi istemedi, sanırım mezun olduktan sonraki iş savaşları ortamı onlara böyle düşündürdü. İyi ki öyle yapmışlar. Ben de bir şekilde sahnede olmalıyım diye düşündüm ve tiyatroya yöneldim. Ortaokul ve liseyi Arı Okullarında okuduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Okulda her türlü sosyal ve sanatsal imkanım oldu. Liseyi bitirince 18 yaşında özgür bir birey olarak hangi üniversiteye gitmek istiyorsam ona gitmem için ailem bana sonsuz destek oldu. Aynı sene hem ÖYS sınavında 2. tercihim olan Hacettepe Psikoloji Bölümünü hem de en büyük hayalim olan Bilkent Üniversitesi Tiyatro bölümünü burslu olarak kazandım. 1 saniye bile düşünmedim hangisine gideceğimi.

Günlük dizinin zorlukları nelerdir?

Günlük dizi bambaşka bir sistem. Biz üç ekip olarak haftada 6 gün çalışıyoruz. Her gün 55 dakika yayınımız var ki haftalık dizileri düşününce bu çılgın bir süre. Ama sistemimiz de ona göre. Yeri geliyor teknik olarak da farklı planlar çekerek işimizi hızlandırıyoruz. Aslında düşününce tekniğimiz, ışığımız, düzenimiz çok farklı. Teknik ekibin de oyuncuların da çalışma süreleri haftalık diziye göre çok daha fazla tabii. Dolayısıyla da daha kalabalık bir ekibiz. Oyunculuk açısından bakarsak oyunculukta değişen bir şey yok, birkaç teknik bilmeniz yeterli. Yani aslında bence kamera önü oyunculuğu diye bir şey yok. Bu da ayrı bir sohbet konusudur zaten.

Canlandırdığınız karakterin size benzeyen yönü var mı?

Ben, Beni Bırakma da Esin karakterini oynuyorum ve Esinle ufacık bir ortak noktam yok. Esin hırsları olan, hedefine ulaşmak için her şeyi göze alan mutsuz bir kadın. Ben Esin’in tamamen tersiyim. Daha doğrusu hiç Esin gibi zor şartlarda ve hırs içinde yaşamadım. Esin yaşadığı hayatı sevmediği için başka dünyalar hayal eden bir kadın. Ben hep mutluydum. Büyük hırslarım hedeflerim olmadı. Birine bilinçli olarak zarar verebilmeyi düşünmek hastalıklı bir durum zaten. Eşinin mutsuzluğunu ve hırsını dramaturjik olarak değerlendirmeye çalışıyorum bazen. Bence Esin sevilmemiş bir çocuk ve sevilmemiş bir kadın. Her şey zincirleme aslında. Mutsuz bir çocukluk bir çok kişilik bozukluğuna sebep olabiliyor sanırım. Ben Esin’i oynarken vicdan sesini kapatıyorum. Vicdanı olan kimse bunları yapamaz. Dolayısıyla Esin’le ortak bir noktam olmadığı gibi Esin gibilerden de uzak durmak için dua ederim hep.

Hiç mesleğinizden sıkıldığınız oldu mu?

Hayır hiç olmadı. Hatta bazen başka işleri olan arkadaşlarıma gittiğimde, mesela bir ofise, bankaya vs “Allah’ım iyi ki ben oyuncu olmuşum, ben buralarda napardım delirirdim” diye düşünüyorum. Bakınca işinden mutlu olan çok az arkadaşım var zaten. Geçen gün hastalandığım için acildeki doktor o gün işe gitmemem için bana rapor yazmak istedi, istemedim. Setime gitmek istedim çünkü orda mutluyum. İşim bana iyi geliyor. Sete, provaya mutlu gidiyorum ben.Şanslı azınlıktanım sanırım. Mesleğimden hiç sıkılmadım ama oynamak istemediğim roller oldu ve bir şekilde oynamadım onları da. O da ayrı bir işkence olabilir bir oyuncu için. Oynamak istemediğim roller de rolden dolayı değil de seyirci tepkisinden dolayı oldu. Maalesef kötü ve ürkütücü tecrübelerim oldu daha önce.Huzursuz oldum, huzursuz edildim, o yüzden şimdi daha temkinliyim Motive olmak için neler yaparsınız? Ben iyi bir oyun ya da sinema filmi izlediğimde mesleğime tekrar tekrar aşık olurum. Benim beslenmem sanat. Bir müzeye gitmek, bir kitapçı gezmek bana nefes aldırır. Uzun süre bir konsere gitmezsem boğulacak gibi hissederim kendimi. Erzurum’da çalıştığım yıllarda çok zorlanıyordum. Bir keresinde CSO Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Erzurum’da bir konsere gelmişti, tüm konseri gözyaşları içinde dinlemiştim. Sanatsal aktivitelerden uzak kalmak yaşama sevincimi kırıyor. O yüzden sanırım benim motivasyonum da “iyi yapılan sanat.

Yazının devamını Haziran 2018 sayımızda okuyabilirsiniz.

Taha Akgül

Taha Akgül kimdir?

1990 yılında Sivas’ta doğdum. Doğma büyüme Sivaslıyım. Babamın sayesinde güreşe başladım. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Sivas’ta tamamladım. 3 erkek kardeşiz ve ben ortancayım. Derslerimde her zaman başarılı bir öğrenci oldum. Bütün okul dönemlerinde hep takdir alan bir öğrenciydim. Güreşe ilk abim başladı ve bende ona özenerek güreşe başladım. Sivas güreş eğitim merkezi seçimlerine katıldım. Birçok müsabaka ve testlerden geçerek güreş eğitimi kazandım. Lise bitene kadar hem okul eğitimi hem de güreş eğitimi aldım. Fakat o yıllarda güreşte hiç başarılı olamadım, nasip olmadı. Madalya güreşi 2007 yılında bıraktım. Sonra iki sene derse çalıştım ve ÖSS sınavında Sivas’ta derece yaparak Türkçe öğretmenliği bölümünü kazandım. Üniversite için Sivas’tan ayrılıp İzmir’e taşındık. Amacım Türkçe öğretmenliği bölümünü bitirip öğretmen olmaktı. Bu amaçla okula başladım. Sonra tesadüfen İzmir Büyükşehir Belediyesinin güreş takımının olduğunu ve genç sporculara maaş da verdiklerini duydum. Bende öğrencilik hayatıma katkıda bulunsun diye antrenmanlara 3 senenin ardından tekrar başlama kararı aldım ve Avrupa Şampiyonu hocamız Remzi Musaoğlu ile tanıştım. Hocam sağ olsun bana özgüven aşıladı ve benimle çalışmak istediğini söyledi. Bunun ardından ilk derecemi İzmir’de aldım. Gençlerde Türkiye 3.sü olarak. Bunun ardından güreşe çok ağırlık vermeye başladım. Ve başarılar üst üste gelmeye başladı. İzmir’le anlaşamayıp, Ankara Büyükşehir Belediyesi Askispora transfer oldum. 6 senedir buradayım ve Türkçe öğretmenliğini bırakıp Beden Eğitimi öğretmenliği bölümüne geçtim ve oradan mezun oldum. Şu anda Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde yüksek lisans yapmaktayım.

Yurtiçi ve Yurtdışı başarılarınızdan bahseder misiniz?

Yurt içinde 8 defa Türkiye Şampiyonluğu, 6 defa Yasar Doğu Turnuvası şampiyonluğu. Yurt dışında ise 2012-2013-2014-2015 yılları Avrupa şampiyonu, 2014-2015 yılları Dünya Şampiyonu, 2016 yılı Olimpiyat Şampiyonu.

Olimpiyat şampiyonu olmak nasıl bir duygu?

Olimpiyat Şampiyonu olmak son nokta tabi. Tüm sporcuların hayalidir olimpiyata katılmak. Atletizmde Hüseyin Bolt ne ise ben de güreşte oyum. 7 milyarda tek oldum. Ülkemizin yaşadığı sıkıntılı süreçten sonra ülkemizin bayrağını orada dalgalandırmanın mutluluğu gururu anlatılamaz.

Günde kaç saat antrenman yapıyorsunuz?

Kamp dönemlerinde ağır antrenmanlarımız oluyor. Sabah 3 akşam 3 olarak 6 saati buluyor.

Nasıl besleniyorsunuz? Beslenmenizde tıbbi destek alıyor musunuz?

Kamplarda diyetisyenimiz yemek programımızı hazırlıyor. Onun dışında ağır antrenmanlarım olduğu dönemlerde protein ağırlıklı besleniyoruz. Maç dönemlerinde ise sindirimi daha kolay olan besinler tercih ediyoruz, tıbbi destek almıyoruz.

Bundan sonraki hedefiniz nedir?

Bundan sonraki hedefim 2020 yılında ikinci kez olimpiyat şampiyonu olmak istiyorum. Henüz 26 yaşındayım. Daha birçok kez Avrupa ve Dünya şampiyonu olmak, rekorlar kırmak istiyorum.

Sizce Türkiye’deki güreş arzu edilen seviyede midir?

Allaha Hamd olsun güreş ülkemizdeki en başarılı branştır. Tüm olimpiyatlarda en başarılı branş güreş olmuştur. Bu son olimpiyatta da böyle oldu. Arzu edilen eski başarıları yakaladık, hatta o başarıları geçtik bile…

Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boş zamanlarımda diğer sporlarla ilgilenmeye çalışıyorum. Futbolu çok severim. Fanatik bir Sivassporluyum. Futbol oynamasını da izlemesini de çok severim. Onun dışında genelde evde vakit geçirmeyi severim kitap okumayı da çok severim. Boş zamanlarımda sesli müzik de dinlediğim oluyor.