Prof. Dr. Mustafa Altınbaş – İmünoterapi

Bu yılın öncelikli sağlık konusu imünoterapidir.

Gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da içinde bulunduğumuz yıl yapılmış olan Kanser Kongrelerinde önde gelen konu imünoterapi olurken büyük klinik çalışmalar imünotepi üzerine gerçekleşmiştir ve bir çok büyük klinik çalışma bu konuda sürmekte ve başarılı bir gelecek bizi beklemektedir.

İmünoterapide esas aktivite, tümör antijenini vücudun hücresel savunmasından sorumlu olan T-lenfositlerine sunma sonrası T-lenfositlerinin aktif hale gelmesi ve tümör hücrelerine bağlanarak onları lizis yolu ile yok etmesidir. Bu antijen sunma işlemi bu aktivitede önşarttır. Zira sunum olmadan T-lenfositleri tümör hücresini yabancı-zararlı olarak değil tam tersine kanseri kendinden kabul ederek onu koruması söz konusudur. Böyle olunca tümör vücutta gayet rahat hareket edebilmekte, büyüyüp çoğalmakta, vücudun başka yerlerine kan ve lenf (akkan) yolu ile göç edip oraya yerleşmektedir (metastaz). Tümör hücrelerinin ürettiği sitokinler hastaya bir çok semptom oluşturarak zarar vermektedir (kilo kaybı, ağrı, hiperkalsemi, hipoglisemi, ishal, hiponatremi gibi). Metastazlar bulunduğu organlarda yetmezliklere neden olup sonunda multiorgan (çoklu organ) yetmezliği yaparak ölüme yol açmaktadır

Ayrıca, tümör antijeni sunumundan sonra T-lenfositleri ile tümör hücreleri arasında vücutta bulunan kompleman dediğimiz faktörlerin aracılık ettiği imünkompleks yapılar ortaya çıkmaktadır. Bu yolla da hasta vücudunda tümörle mücadele yapılmaktadır.

B-lenfositlerin ürettiği antikorlar, humural imünite diye adlandırılan yolla tümör mücadelesi veren başka bir mekanizmanın önemli yapı taşlarıdır.

Devamını okumak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Op. Dr. Sadi Kaya – Hangi unutkanlı masum Hangisi tehlike işareti

Unutkanlık, günümüzde neredeyse her yaştaki insanın kâbusu olmaya başladı. Nasıl olmasın? Beyin, yaratılışı itibariyle aslında “unutan” bir organdır.

Hatta unutmak, yaratıcının insanoğluna verdiği en değerli hediyelerden birisidir. Eğer unutma yeteneği bize verilmemiş olsaydı, acı, kötü, zor, hüzünlü, kahredici birçok olumsuz durumu hatırlamaya devam ederdik. Kişinin günlük hayatını devam ettirebilmesi için anlık yaşanan bu tür duyguları unutması gerekir. Bununla birlikte son yıllarda yaşlı/genç demeden pek çok kişinin unutkanlıktan şikayet ettiğini duyar oldum. Hepimiz unutuyoruz. Kimimiz az, kimimiz çok. Unutkanlıkla eş giden hastalıkların yaygınlığını düşündüğümüzde ise korku hissi yaşıyoruz. Unutkanlığın ne kadarı normal, ne kadarı değil. İşte unutkanlıklarımızın masum ve tehlikeli halleri…

Unutmayan insan yok gibi. Hepimiz birçok şeyi unutuyoruz. Unutkanlıkla ilgili hastalık, hemen herkesin aklına “Alzheimer”ı getirse de, bir kafa darbesi, beyin tümörü, ensefalit denilen beyin iltihabı, sara hastalığı, beyinde bir damarın tıkanması da unutkanlığa yol açabiliyor. Bunun için ön şartın, nedeni ne olursa olsun beynin bellek ve yeni bilgileri öğrenmeyle ilgili bölge ya da bölgelerinin etkilenmesi olduğu belirtiliyor. Bu bölgelerin etkilenmesi durumunda ortaya unutkanlık çıkıyor.

Devamını okumak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Prof. Dr. Metin GÖRGÜ – Tüplü Dalış

“Scuba diving” (tüplü dalış) yaz döneminin popüler sporudur. Denizin derinliklerinde ne var diye merak edenler, belgesellerde seyrettiklerinin bir kısmını gözüyle görmek, yaşamak isteyenler Türkiye’nin Akdeniz ve Ege kıyılarında hemen her yerde bu hizmeti bulabilir. “Scuba” dalış, ya da tüplü dalış yapmak için bir kursa kayıt olup yıldız (dalış yetkinliği belgesi) almanız gerekmekte. SSI (Scuba Schools International), CMAS (Confederation Mondiale Des Activites Subaquatiques: Dünya Sualtı Aktiviteleri Konfederasyonu) veya PADI (Professional Association of Diving Instructors) sertifikalarından birine ülkemizdeki dalış okullarında kurslara kayıt olup 3 gününüzü ayırırsanız sahip olabilirsiniz.

Yıldızınızı aldıktan sonra çeşitli dalış noktalarında rehber dalgıçların önderliğinde denizin derinliklerinde dolaşabileceksiniz.

Dalış noktalarına 3 şekilde ulaşılmaktadır; Dalış teknesi, Kıyıdan veya Zodyak tip hızlı botlar

Dalış teknesi ile çıktığınızda, günü teknede geçirip, tekne dönene kadar 2 ya da 3 dalış yapabilirsiniz. Dalış teknesi ile dalarken teknenin boyutlarına (küçük teknede günü geçirmek kolay değildir), ekibin deneyimine ve malzemelerin kalitesine bakmadan dalış yapacağınız tekneyi seçmeyin. Kötü malzeme riskli olacağı gibi, çıkaracağı sorunlarla dipteki keyfinizi işkenceye dönüştürebilir.

Kıyıdan yapılan dalışlarda denize girip dalış noktasına dipten yüzerek gidilmekte ve aynı şekilde dönülmektedir. Bu durumda gidilebilecek yerler sınırlı olmaktadır.

Zodyak tip bot; Zodyak ile 10-15 dk dalış noktasına ulaşıp bottan suya atlayıp, 30-40 dakikalık bir dalış sonunda tekrar bota binip hızla karaya dönülmekte. Zamanım az, tüm günümü veremem derseniz “Zodiac” bot iyi alternatiftir, ama tüp, ağırlık kemeri ve malzemeleri üzerinize giyip bota kadar yürümek oldukça zor ve bel fıtığı adayıysanız tavsiye etmem, botla dalış noktasına giderken dalgalar üzerinde zıplarken bütün eklemleriniz sızlayacaktır. Bottan denize iniş çok kolay, kenara oturup kendinizi sırtüstü takla ile suya bırakırsınız, ancak dalış bitiminde bota tekrar çıkarken durum bu kadar kolay değil. Onca ağırlıkla bota tırmanmak zor oluyor, tavsiyem çıkmakta zorlandığınızda yardım eden ekibe eliniz uzatmayın, omuz çıkığı, en azından bir süre devam eden eklem ağrılarınız olabilir, BC den tutup çekilmek sağlığınız açısından daha emniyetli olacaktır.

Bana göre dalış için ideal yöntem tekne ile yapılan günlük dalış gezileri. Teknede her şeyiniz hazır kahvenizi içerken tekne dalış noktasına ulaşır. Dalış kıyafetiniz, tüp ve dalış takımları teknede hazırdır, ekip size yardımcı olur ve rehber eğitmenin peşinde dalmanın zevkini çıkarırsınız.

Yazının devamını Haziran 2018 sayısında okuyabilirsiniz.

Op. Dr. Aşkın Pekbay – Bir Motor Sevdalısı

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

İsmim Aşkın Pekbay, 48 yaşındayım, 21 yıldır motosiklet  kullanmaktayım ve Ankara’da bir özel hastanede Kalp ve Damar cerrahisi uzmanı olarak görev yapıyorum. Varadero Türkiye motosiklet kulübünün üyesiyim.

Motosikletle tanışmanızı bize anlatır mısınız?

Motosikletle tanışmam 1996 yılının bahar aylarından birinde oldu. İlk motosikletim 250 cc Honda Rebel idi. Başlangıç için oldukça iyi bir motosikletti. O zamanlar Bodrumda yaşıyor ve işim gereği yarımadada neredeyse her gün en az 60-80 km yol alıyordum. Sevgili meslektaşım ile ortak aldığımız bu motosiklet bana bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamıştı. Gün içinde her durumu fırsata çevirip motosikletle yol almak tarifsiz bir keyif oluyordu. Tabii bu güzellik bir süre sonra artık pekte paylaşılamaz bir hale geldi. Ayrıca birlikte yol alma ve bu keyfi birlikte yaşamak için artık herkes kendi motosikletini almalıydı.

Sonrasında edindiğim motosiklet Suzuki DR650 oldu. Tam bir canavar… Yol dersen yolda, arazi dersen biraz hantal olsa da arazide bana yarımadada unutulmaz zamanlar yaşattı. Sanırım artık benim için iki tekerlek bir sevda olmuştu. Arazi sürüşü için hafta sonlarını iple çeker olmuştum. Bodrum ve çevresindeki bu güzellikleri burada tarif edebilmek gerçekten imkânsız. Bir yanda deniz kokusu bir yanda çam ormanlarının kokusu motosikletin üzerinde yüzünüze vuran o tarifsiz güzellikteki rüzgâr insanı bambaşka bir aleme götürüyordu. Bir ara tam bir custom olan airbrush boyalı kartal gidonlu Honda VT600 cc Shadow’umu saymazsak ki oda ayrı bir dünya idi, enduro tarzı motosikletler bana hep çok daha cazip geldi diyebilirim. Halende 2006 model bir Honda XL1000 Varadero sahibiyim ve onu çok seviyorum ☺. Ankara’da bir Honda Varadero aşığı olan sevgili abimiz Hakkı Bayhan’ın garajında neredeyse her hafta sonu bir araya gelip tamirat, bakım ve kendi kişisel gelişimimiz için yaptığımız toplantılar, zorlu geçen bir haftanın tüm yorgunluğunu almakta ve bize motosikleti ve onunla yaşamayı daha da sevdirmektedir.

Benim için motosiklet kullanmak hayatın ta kendisi. Her şeyin başında denge ve yön verme, bir şeyleri çok daha öncesinden sezmek, planlama ve uygulamak, diğer araç sürücülerinin de ne yapacaklarını anlamaya çalışmak bazen de her şeyi doğru yapıyorum zannederken kendini tamda sorunların ortasında bulmak ne kadarda hayata dair değil mi? Motosikletle yaşayan insanlar bana göre gerçek anlamda hayatın değerini çok iyi bilen, onu her yönden anlamlı yaşamayı seven ve değer veren insanlardır.

Yazının devamını Ocak 2017 sayımızda okuyabilirsiniz

Prof. Dr. Mitat KOZ – Kış Gezi Notları; Chamonix-Mont Blanc-Fransa

Prof.Dr.Mitat KOZ

Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Dekanı

Kış Gezi Notları; Chamonix-Mont Blanc-Fransa Kayak, kış sporları içerisinde en fazla ilgi gören spor dallarından birisi olmakla beraber, önemli de bir turizm aktivitesidir. Alp dağlarına ev sahipliği yapan Fransa, İtalya, İsviçre, Avusturya ve Almanya bu anlamda kış spor turizmi açısından son derece uygun bir doğaya, gelişmiş bir altyapıya, tesislere ve bilgi birikimine sahip ülkelerdir.

Chamonix-Mont-Blanc (okunuşu: şamoni-mon-blan) Fransa’nın Rhône-Alpleri bölgesinde, Haute-Savoie ilinde bir ilçedir. Mont Blanc dağı eteklerinde yer alan Chamonix kasabası, dünya çapında bir doğa sporları merkezidir. Kozmopolit bir yapısı vardır. Fransa, İtalya ve İsviçre sınırlarının kesişim noktasına yakındır. 245 km²’lik alanıyla kıta Fransa’sının dördüncü geniş ilçesidir. 1924 yılında ilk kış olimpiyatlarının yapıldığı yerdir aynı zamanda. Chamonix yaz, kış yoğun turizm faaliyetinin olduğu bir bölgedir. Bölgeyi yılda 5 milyon turistin ziyaret ettiği belirtilmektedir.

Mont Blanc dağı ise 4.810 m yükseklikle Alpler’in ve Avrupa’nın en yüksek dağıdır. Mont Blanc dağının İtalya’daki kısmı Monte Bianco dur, her ikisi de “Beyaz Dağ” anlamına gelmektedir. Zirvesinden 2.440 m yüksekliğe kadar yamaçları, 28 metreye kadar ulaşan kalınlıkta buz takkesi ile örtülüdür. Mont Blanc’dan İtalya ve Fransa’da bulunan vadilere akan, hatta vadi zeminine kadar ulaşan milyonlarca yıl önce oluşmuş çok sayıda buzul bulunmaktadır. Bunlar arasında, İtalyan güney buzullarının (Miage Buzulu, Brenva Buzulu) boyutları, geçtiğimiz 150 yıl içinde hiç küçülmediği ileri sürülmektedir. Fransız kuzey kısmında, yine neredeyse vadi zeminine kadar ulaşan buzullar akar. Bunlar arasında Bossons buzulu ve Argentieri buzulu en iyi bilinenlerindendir. Bu buzulları görmek, tehlikeli olmakla birlikte üzerlerinde gezinti yapmak hatta kayak yapmak ta mümkündür.

Biz de Avrupa’nın bu en önemli doğa sporları merkezini görmek, kayak yapmak üzere 2016 yılı ocak ayının son haftasında 7 gece konaklamalı bir plan yaptık. Bu tür önemli merkezlere tatil organizasyonu yaparken, fiyat ve kalınan bölge açısından en uygun seçeneği bulmak için önceden plan yapmak önemli. Bu konuda da konaklama yerinin ve ulaşımın ayarlanması en öncelikli konu. Çünkü bu merkezler tüm dünyadan yüksek talep gören yerler. Biz de planımızı geçen yılın yani 2015 yılının temmuz ayında yaptık. Öncelikle uçak biletlerimizi aldık. Chamonix’e gitmenin en kolay yolu İsviçre’nin Cenevre havaalanına inmektir. Çünkü Chamonix Cenevre arası yaklaşık 80 km ve 1 saat sürüyor. Cenevre havaalanı Fransa ve İsviçre nin ortak kullandığı havaalanı. Ankara’dan doğrudan Cenevre’ye uçak yok, mutlaka en az bir aktarma yapılmak durumunda; İstanbul ya da bir Münih. Biz de hem daha uygun olduğu için, hem de Münih’i de görmek amacıyla Lufthansa dan Münih aktarmalı Ankara-Cenevre biletlerimizi aldık. Booking com üzerinden konaklayacağımız yer için de rezervasyonumuzu yaptırdık. Konaklama seçenekleri ile ilgili konuya daha sonra döneceğim. Bu aşamada bu iki konuda işlem yapmak yeterli. Çünkü her ikisinin de tükenme riski var. Uçuş planımızı sabah 8.30 Ankara çıkışlı, Münih’te 4 saatlik bir beklemenin ardından 15.30 Cenevre’ye hareket ve 16.30 gibi Cenevre’ye varış şeklinde yaptık. Münih’te 4 saatlik bir bekleme süresini özellikle istedik. Uçak biletlerini erken alınca bu tür ayarlama opsiyonu oluyor. Bu sürede havalanından çıkıp 45 dakika süren bir tren yolculuğu ile Münih şehir merkezine gidip Nord See de balık yemek ve belki bir miktar gezmek ve alışveriş yapmak mümkün olabilirdi. Ancak Pazar günü Münih’te yemek yeme mekanları dahil tüm alışveriş merkezlerinin kapalı olduğu gerçeğini atladığımız için sadece Münih’e gidip Marian Platz da bir yürüyüş yapıp dönmenin dışında bir ekinlik yapmak mümkün olmadı.

Kış aylarında Lufthansa’da dahil pek çok havayolu şirketinin önceden rezervasyon yapılmak kaydıyla kayak takımlarını ücretsiz taşıdığını da belirtmeliyim. Havalanından Chamonix’e ulaşım ile ilgili çok seçenek var. 88 km olan bu yolu araç kiralama yoluyla, otobüs ile, shuttle ile, taksi ve tren ile kat etmek mümkün. Her birisinin bütçesi farklı. En ucuz olanı otobüs ile olan. Gidişdönüş kişi başı 40 € ya ulaşım sağlamak mümkün. Biz ilk kez gittiğimiz yer olduğu için havaalanından alıp otele, otelden alıp havaalanına bırakacak şekilde olan shuttle seçeneğini tercih ettik. Bu tabii ki diğer seçeneklere göre biraz pahalı, ancak hiçbir riski yok. Bunun için gidiş-geliş kişi başı 74 € gibi bir ücret ödedik. Transferler ile ilgili rezervasyonu da gitmeden internet üzerinden yaptık. Ulaşımda araç kiralama seçeneği kullanılacaksa ve kayak takımlarınızı yanınızda götürüyorsanız, kayak takımlarınızı taşıyabileceğiniz türden bir araç ve belki de taşıyı ekipmanı da düşünmek, önceden rezerve etmek gerekli. Üç kişiye kadar bu konuda bir sorun yok, arka koltuklardan birisi yatırılmak suretiyle kayakları araç içinde taşımak mümkün.

Yazının devamını Haziran 2016 sayısında okuyabilirsiniz.

Diyetisyen Banu Yılmaz – Kış mevsiminde zayıflamaya devam etmek İçin fit öneriler

Günümüzde diyet sözcüğü yediden yetmişe herkesin dilinde artık… Fazla kilosu olsun olmasın herkes diyet yapıyor, herkes az kalorili yiyecekler tüketiyor. Obezite sorunu gün geçtikçe hızla yayılmaya devam ediyor. Hareketsiz yaşam, değişen yaşam koşulları, fast food kültürü, hatalı diyetler, zayıflama kapsülleri vs… bu liste uzayıp gidebilir. Uygulanan hatalı zayıflama yöntemleri, kişilerin yaşam kalitelerini düşürerek, yeni sağlık sorunlarıyla karşılaşmalarına neden olmaktadır. Peki, bunların hepsi ne için? Daha iyi görünmek, televizyon ve dergilerdeki o kusursuz mankenlerin ölçülerine sahip olmak, herkese güzel olduğunu kanıtlamak için…

Ya sağlık, ya sizin en değerli hazineniz bedeniniz, ruhunuz? Gazete, dergi ve internette yayınlanan popüler diyetleri her yaştan, her cinsiyetten kişi ayrım gözetmeksizin uygulamaktadır. Google’da diyet yazdığımızda 6,840,000, zayıflama yöntemleri yazdığımızda da 544,000 sonuç karşımıza çıkıyor. Madem binlerce yöntem çözüm var neden obezite hala artıyor? Çünkü beslenmede tek bir altın yol herkes için geçerli değil. Her bireyin beslenme çözümü kendisine özel. Nasıl herkesin parmak izi birbirinden farklı ise, metabolizma ve yaşam şekilleri de birbirinden farklılık gösterir

Devamını okumak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.