Klasikten Caz’a, müzikallerden pop müziğe kadar farklı tür ve dillerdeki repertuvarı ile dünya müziğinin en güzel örneklerini sunan Barbaros, sunduğu performanslarıyla klasik ve pop müzikteki başarısını

kanıtlarken, kariyeri boyunca müzikallerde de başrol oynadı.

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan Bölümü mezunu olan ve konuştuğu Fransızca, İngilizce, İtalyanca ile Yunanca’ya ek olarak Portekizce, İspanyolca, Arapça, Rusça şarkılardan oluşan bir repertuvar da seslendiren sanatçı, son olarak Barış Manço’dan “Evelallah” şarkısını dinleyici ile buluşturdu. Önümüzdeki günlerde söz ve müziği Sadettin Dayıoğlu’na ait yeni bir şarkıyı dijital platformlarda dinleyicilerle buluşturacak olan sanatçı, ayrıca Balkanların en önemli seslerinden Lena Kovacevic ile bir düet yapmaya da hazırlanıyor.

Barbaros ile müzik kariyeri ve gelecek projelerini konuştuk.

Banı müziği eğitiminden geliyorsunuz ama opera dışında sahnede ve albümlerde sizi her tarzda dinliyoruz. Barbaros müzikal anlamdaki bu çeşitliliği neye borçlu?

Her stilin kendine has özellikleri var, stil bilginiz yerindeyse ve sesiniz stil değişiklerine uygunsa farklı tarzlar arasındaki geçişler bir şarkıcı için çok keyifli. Bu topraklar müzikal anlamda çok zengin. Ben eğitim olarak opera şan eğitimi aldım. Yıllar içinde pop müzikten caza birçok tarzda ve dilde şarkılar soyluyorum. Her birinde farklı bir ruh ve hissiyat var birbirinden ayırmam çok zor. Çocukluğumdan bu yana Türkiye’den Barış Manço, Tanju Okan, Cem Karaca, Sezen Aksu, Dario Moreno, yurt dışından ise Tom Jones, Frank Sinatra, Adriano Celentano, Charles Aznavour, Dalida, Mina şarkıları dinleyerek büyüdüm. Hala da sahnede keyifle soyluyorum.

Hiç kendi yazdığınız şarkılarım sesi oldunuz mu? Evet. Yazdığım şarkılar var. İkinci albümünde kendi yazdığım şarkılarımı da söyledim. “Yeter”, “Biçilmiş Kaftan”, “Thanet” şarkılarımın söz ve müziği bana ait. “Buraya kadar” şarkısmı da sözlerini yazmıştım. Dinleyici ile paylaşmaya değer bulduğum şarkılarımı söylemek benim için tarifsiz bir mutluluk

Sizdeki müzik tutkusu nasıl başladı?

Müzik dinlemek, şarkı söylemek bana hep çok iyi geldi. Akabinde lise orkestralarıyla yarışmalara katıldım, dereceler aldık, okulda konserler verdik. Ardından konservatuvar dönemleri… Profesyonel anlamda müzik yapmam ise Grup Rapsodi ile oldu. O tutkuyu hissettiğinizde, nasıl ve hangi anda başladığını hatırlamıyorsunuz.

Pandemi özellikle müzik sektörünü çok olumsuz etkiledi. Sizce bu süreç bizlere neler öğretti?

Herkes kendi hayatıyla ve dünyayı algılama biçimiyle yüzleşti bence. Sevdiklerimizin ve sağlığımızın değerini anladık. Tabii ki herkesin çıkaracağı mesaj kendine özel. Bu süreçte de elbette, doğa kendini temizledi, hepimizin bildiği üzere hava ve deniz kirliliği ciddi oranda azaldı. Umarım tüm dünya bu günleri unutmaz ve devletler iklim ve doğaya daha özen gösteren politikalar güder.

Müzikal tiyatro hayatınıza nasıl girdi?

Aslında zaman içinde gelen teklifleri değerlendirdim ve müzikal olduğu için de seve seve kabul ettim. En başta tiyatro sahnesinde yer almak gibi bir düşüncem yoktu. 2009 yılında Enis Fosforoğlu Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu “Seni Seviyorum, Mükemmelsin, Şimdi Değiş“ ve Zorlu’da sahnelenen Tahir ile Zahre müzikalinde başrol oynadım. Ama yapabileceğim ve keyif alacağıma inandığım projelerin içinde her zaman olmaya devam edeceğim.

Müziğin dili ile farklı dilleri bir araya getiriyorsunuz sırrınız ne?

Akıcı olarak Fransızca, Ingilizce, Italyanca ve Yunanca konuşuyorum bu dillere ek olarak Windo Portekizce, İspanyolca, Arapça ve Rusça şarkılarda