Başarılar ile dolu, önemli projelerde yer alan, Şeyda Akova Balcıoğlu ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Şeyda hanıma bize vakit ayırdığı ve içtenliğinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim. Life in Life Dergisi severek takip ettiğim bir dergi. Sizden röportaj teklifi gelince çok mutlu oldum.
Şeyda hanım merhaba, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Çok şehir değiştiren bir ailenin, ikinci çocuğu olarak 1965 yılında Sivas’ta doğmuşum. Sivas-Yozgat-Kayseri ve Diyarbakır’dan sonra çok sevdiğim İzmir’de iyi ki dediğim Bornova Anadolu Lisesinde orta ve lise öğrenimimi tamamlayıp, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesinde 2 yıl okuduktan sonra Ankara’ya gelerek 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarına girdim. 1989 yılında mezun oldum, aynı yıl Adana Devlet Tiyatrosunda çalışmaya başladım. 1995 yılında Ankara Devlet Tiyatrosuna tayin oldum. O yıldan itibaren Devlet Tiyatroları’ndaki görevime devem etmekteyim.
Tiyatro yaşantınız nasıl başladı? İzlediğiniz bir oyunun ya da oyuncunun etkisi oldu mu? En sevdiğiniz oyunu ve tiyatrocuyu bizimle paylaşır mısınız?
Tiyatroya başlama hikayem çok ilginçtir; öyle çocukluğumda tiyatro sahnesi tozu falan yutmadım. Yazlık komşumuz rahmetli Meliha Ars’ı çok severdim ve yaşama biçimini çok takdir ederdim. Onun hayatına özendim ve konservatuvar sınavına girdim, kazandım. Çok başarılı bir sınıftık. Levent Ülgen, Ahmet Mümtaz Taylan, Laçin Ceylan, Eray Eserol, İlham Yazar en tanıdık olanlarınız, birbirine tutkuyla bağlı ve çok çalışkandık. Çalışkan olmamızda bize önderlik eden, bizden yaşça büyük olan Levent Ülgen idi. Hakkını teslim etmeliyim.
En sevdiğim oyun Arthur Miller’ın Orkestra adlı oyunudur. Ayşe Emel Mesci ile çalışmıştık. Tadı damağımda kalan bir oyundur. Bir de Temiz Ev adlı oyunu çok severek oynamıştım.
Türkiye’de sanat yapmak ve sanatçı olmak nasıl bir duygu?
Coğrafyamızın zorlu koşullarına eşlik eden zorlukları biz de yaşıyoruz. Ama benim özellikle önemsediğim kadim Anadolu topraklarının kültürünü, değerlerini koruyabilmek kıymetini fark edebilmektir, tabi Dünya’daki diğer kültürleri yok saymadan. Dünya küreselleşiyor, diğer tüm kültürlerin en değerli örneklerini topluma aktarmalıyız.
Kendinizi topluma karşı sorumlu hissediyor musunuz?
Evet, kendimi sorumlu hissediyorum. Öğretmen bir annenin sorumluluk duygusunu fazlaca öğrettiği bir kızı ve Devlet Tiyatro’su sanatçısı olarak, en azından ulu önderimiz Atatürk’ün “halk her yüz kilometrede bir kültür merkezine ulaşabilir olana kadar Devlet Tiyatroları görevini sürdürecektir” cümlesi gerçekleşene kadar görevimiz ve misyonumuz bitemez. Ha benim ömrüm biter o ayrı. Bu arada, gerçekten kalite ve nitelik göz ardı edilmemeli. Türk ve Dünya kültürünün en iyi örneklerini sunmakla yükümlüyüz. İnsana, insanı, İNSANCA anlatmalıyız.
Röportajın devamını okumak için sayımızı inceleyebilirsiniz.